İnsanoğlu yeryüzüne adım attığı günden beri mutluluğun peşinde koşar. Kimi servette, kimi şöhrette, kimi makamda arar; kimi de güzellikte, gençlikte, şatafatta… Oysa Kur’an’ın bize öğrettiği bir hakikat vardır: “Kalpler ancak Allah’ı zikretmekle huzur bulur.” (Ra’d, 28). İşte bu ayet, mutluluğun sırrını bütün yalınlığıyla fısıldar.
Düşünelim: Bir insanın evi olsun, arabası olsun, cebinde parası dolsun… Fakat geceleri yastığa başını koyduğunda içini bir boşluk kemiriyorsa, o servetin ne anlamı kalır? Mutluluk dışarıdan alınmaz; kalbin Rabbine açılışında doğar.Tasavvufta “kalbin saflaşması” mutluluğun anahtarıdır. Mevlânâ der ki: “Sen dışarıda aradıkça yorulursun; içindeki hazineyi keşfet, çünkü sen aradığını arayan sensin.” Hakiki mutluluk, insanın kendi nefsini terbiye etmesiyle başlar. Öfkesini yenebilen, şehvetini dizginleyebilen, kanaati elinden bırakmayan kişi, aslında dünyadaki cenneti daha buradayken tatmaya başlar.
Hayatın içinden bir örnek düşünelim: Köyde yaşayan yaşlı bir amca… Belki lüks eşyaları yoktur, belki şehrin imkanlarından mahrumdur. Ama sabah ezanıyla uyanır, namazını kılar, tarlasına gider. Çalışırken toprağın bereketine şükreder, akşam evine döndüğünde çocuklarının kahkahasını işitir. İşte onun mutluluğu, kanaat ve şükürden doğar. Modern insanın gökdelenlerinde bulamadığı huzuru, o amca küçücük evinde bulur.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurur:
“Gerçek zenginlik mal çokluğu değil, gönül tokluğudur.”Bu hadis, aslında çağları aşan bir ölçüdür. Gönlü tok olan insan, dünyaya karşı açgözlü olmaz; sahip olduklarının kıymetini bilir.Tasavvufi anlayış bize şunu öğretir: Mutluluk, sevmekte ve sevilmekte gizlidir. Yunus Emre’nin “Sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz” deyişi boşuna değildir. Bir komşuna tebessüm etmek, bir yetimin başını okşamak, bir garibin sofrasına oturmak… Bunlar, kalbin içini nurlandıran gerçek mutluluk anlarıdır.
Evet, bu dünyada acılar da var, imtihanlar da. Hastalıklar, kayıplar, yalnızlıklar… Ama inanan insan bilir ki her şeyin ardında bir hikmet vardır. Sabredenin kalbine Rabb’i huzur indirir. İşte bu teslimiyet, zorlukların içinde bile insanı mutlu kılar. Çünkü bilir ki dünya geçicidir, asıl mutluluk ahirette Rabb’inin cemalini görebilmektir.Sonuçta mutluluk, lüks sofralarda değil; kanaatkâr bir lokmada saklıdır. Parlak salonlarda değil; anne duasında, çocuk tebessümünde gizlidir. Ve en önemlisi, mutluluk kalbin Allah’a bağlılığında doğar.
Gerçek mutluluğu arayan, dışarıya değil içine bakmalı. Çünkü insan kalbi, ilahi nurla dolduğunda, dünya yükü ne kadar ağır olursa olsun, ruh hafifler. Ve işte o an, insan dünyanın ortasında kendi cennetini bulur.