Sitenin solunda giydirme reklamı denemesidir
Sitenin sağında bir giydirme reklam
Merve NAVRUZ
Köşe Yazarı
Merve NAVRUZ
 

MEHCÛR

Hayat yalnızca aldığımız nefeslerin toplamı değildir; aynı zamanda taşıdığımız görünmez yüklerin de izini taşır. Kimi yükler elimizi yorar, sırtımızı ezer; kimi yükler ise kalbimizin en derin yerinde saklanır ve ruhumuzu ağırlaştırır. Asıl yorgunluğu işte bu görünmeyen yükler verir. İnsanın kendine yapabileceği en büyük iyiliklerden biri, bazen terk etmeyi bilmesidir. Bu terk ediş bir kaçış değil, bilakis ruhun arınmasıdır. Kalbin en büyük düşmanlarından biri kin ve nefrettir. Kırgınlıklar, affedilmeyen yaralar, unutulmayan sözler kalbin duvarlarına asılmış paslı zincirler gibidir. İnsan onları taşıdıkça aslında kendisini yaralar. Oysa affetmek, geçmişi inkâr etmek değil; onu kalbin üstünden kaldırıp yeni bir nefese yer açmaktır. Kin ve nefreti terk eden, aslında kendine en büyük merhameti göstermiş olur.Bir diğer terk edilmesi gereken manevi ağırlık ise kibirdir. Kibir, görünmez bir hastalık gibi kalbe sinsice yerleşir. Kimi zaman bir sözde, kimi zaman bir bakışta kendini belli eder. İnsan başkasını küçümsedikçe aslında kendi küçüklüğünü ilan eder. Oysa gerçek büyüklük, tevazunun sessizliğinde gizlidir. Kibirden arınmak, ruhun karanlık aynasını kırar ve insana yeniden kendini olduğu gibi görme cesareti verir. Ümitsizlik de ruhun en ağır zincirlerinden biridir. Bazen hayatın yükleri ağır gelir; insan düşer, tökezler, vazgeçmek ister. Tam da o anlarda ümitsizlik, kalbin ışığını söndürmeye çalışır. Oysa umut, insanın içinde hiç sönmemesi gereken bir kandildir. Her karanlığın sonunda bir şafak, her gecenin sonunda bir sabah vardır. Umudu terk eden, aslında kendine yol göstermeyi bırakır. Umudu diri tutmak ise ruhun en büyük sığınağıdır.Bir başka manevi yük geçmişin gölgeleridir. İnsan çoğu zaman “keşke”lerin içinde yaşamaktan yorulur. Yıllar öncesine takılıp kalmak, pişmanlıkların esaretinde yol almak; bugünü yaşamayı da yarını kurmayı da engeller. Oysa geçmiş, geri dönülmeyecek bir ülke gibidir. Orada ne kadar uzun kalsak da, asla yeniden inşa edemeyiz. Geçmişin zincirlerini kırmak, insanı özgürleştirir. Çünkü hayat, “bir daha olmayacak”ların değil, “bugünden itibaren”lerin toplamıdır. Kalbi gizlice kemiren başka bir yük de kıskançlıktır. Başkasının sahip olduklarına göz dikmek, kendi içimizi karartır. Kıskançlığı terk etmek ise insanın kendi değerini yeniden keşfetmesidir. Çünkü her insan, Allah’ın farklı bir hikmetle yarattığı eşsiz bir varlıktır. Kıskançlığı bırakan, aslında kendi yoluna daha kararlı adımlar atar.Bütün bu terk edişler, aslında bir kayıp değildir. Aksine, insanı hafifleten, ruhunu berraklaştıran kazanımlardır. Nasıl ki bir ağaç kurumuş yapraklarını dökmeden bahara hazırlanamazsa, insan da bu manevi yükleri terk etmeden hakiki bir yeniliğe kavuşamaz. Bazen insan, terk etmekten korkar; “Ya geriye hiçbir şeyim kalmazsa?” diye düşünür. Oysa asıl tehlike, bu ağır yüklerle yaşamaya devam etmektir. Çünkü kalbi yoran, ruhu boğan şeyler terk edilmedikçe, insanın yolculuğu hep yavaş, hep yarım kalır. Belki de asıl mesele şudur: Terk etmekten korkmamak. Çünkü bazı terk edişler, insanı kendisine en çok yaklaştıran yollardır. Bıraktıkça hafifleriz, hafifledikçe özgürleşiriz. Ve özgürleştikçe, ruhumuzun asıl hakikatine yaklaşırız.
Ekleme Tarihi: 15 Eylül 2025 -Pazartesi

MEHCÛR

Hayat yalnızca aldığımız nefeslerin toplamı değildir; aynı zamanda taşıdığımız görünmez yüklerin de izini taşır. Kimi yükler elimizi yorar, sırtımızı ezer; kimi yükler ise kalbimizin en derin yerinde saklanır ve ruhumuzu ağırlaştırır. Asıl yorgunluğu işte bu görünmeyen yükler verir. İnsanın kendine yapabileceği en büyük iyiliklerden biri, bazen terk etmeyi bilmesidir. Bu terk ediş bir kaçış değil, bilakis ruhun arınmasıdır.

Kalbin en büyük düşmanlarından biri kin ve nefrettir. Kırgınlıklar, affedilmeyen yaralar, unutulmayan sözler kalbin duvarlarına asılmış paslı zincirler gibidir. İnsan onları taşıdıkça aslında kendisini yaralar. Oysa affetmek, geçmişi inkâr etmek değil; onu kalbin üstünden kaldırıp yeni bir nefese yer açmaktır. Kin ve nefreti terk eden, aslında kendine en büyük merhameti göstermiş olur.Bir diğer terk edilmesi gereken manevi ağırlık ise kibirdir. Kibir, görünmez bir hastalık gibi kalbe sinsice yerleşir. Kimi zaman bir sözde, kimi zaman bir bakışta kendini belli eder. İnsan başkasını küçümsedikçe aslında kendi küçüklüğünü ilan eder. Oysa gerçek büyüklük, tevazunun sessizliğinde gizlidir. Kibirden arınmak, ruhun karanlık aynasını kırar ve insana yeniden kendini olduğu gibi görme cesareti verir.

Ümitsizlik de ruhun en ağır zincirlerinden biridir. Bazen hayatın yükleri ağır gelir; insan düşer, tökezler, vazgeçmek ister. Tam da o anlarda ümitsizlik, kalbin ışığını söndürmeye çalışır. Oysa umut, insanın içinde hiç sönmemesi gereken bir kandildir. Her karanlığın sonunda bir şafak, her gecenin sonunda bir sabah vardır. Umudu terk eden, aslında kendine yol göstermeyi bırakır. Umudu diri tutmak ise ruhun en büyük sığınağıdır.Bir başka manevi yük geçmişin gölgeleridir. İnsan çoğu zaman “keşke”lerin içinde yaşamaktan yorulur. Yıllar öncesine takılıp kalmak, pişmanlıkların esaretinde yol almak; bugünü yaşamayı da yarını kurmayı da engeller. Oysa geçmiş, geri dönülmeyecek bir ülke gibidir. Orada ne kadar uzun kalsak da, asla yeniden inşa edemeyiz. Geçmişin zincirlerini kırmak, insanı özgürleştirir. Çünkü hayat, “bir daha olmayacak”ların değil, “bugünden itibaren”lerin toplamıdır.

Kalbi gizlice kemiren başka bir yük de kıskançlıktır. Başkasının sahip olduklarına göz dikmek, kendi içimizi karartır. Kıskançlığı terk etmek ise insanın kendi değerini yeniden keşfetmesidir. Çünkü her insan, Allah’ın farklı bir hikmetle yarattığı eşsiz bir varlıktır. Kıskançlığı bırakan, aslında kendi yoluna daha kararlı adımlar atar.Bütün bu terk edişler, aslında bir kayıp değildir. Aksine, insanı hafifleten, ruhunu berraklaştıran kazanımlardır. Nasıl ki bir ağaç kurumuş yapraklarını dökmeden bahara hazırlanamazsa, insan da bu manevi yükleri terk etmeden hakiki bir yeniliğe kavuşamaz. Bazen insan, terk etmekten korkar; “Ya geriye hiçbir şeyim kalmazsa?” diye düşünür. Oysa asıl tehlike, bu ağır yüklerle yaşamaya devam etmektir. Çünkü kalbi yoran, ruhu boğan şeyler terk edilmedikçe, insanın yolculuğu hep yavaş, hep yarım kalır.

Belki de asıl mesele şudur: Terk etmekten korkmamak. Çünkü bazı terk edişler, insanı kendisine en çok yaklaştıran yollardır. Bıraktıkça hafifleriz, hafifledikçe özgürleşiriz. Ve özgürleştikçe, ruhumuzun asıl hakikatine yaklaşırız.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seydisehirinsesi.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Diğer Yazıları

15
Eylül
08
Eylül
02
Eylül
26
Ağustos
19
Ağustos
12
Ağustos
05
Ağustos
22
Temmuz
14
Temmuz
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
mekan bizim almanya chat sohbet cinsel sohbet sohbet mobil sohbet dini chat plastik çember