Yağmurun ince ince yağdığı bir nisan akşamıydı. Şehir, sanki onun içindeki fırtınayı duyumsamış gibi griye bürünmüştü. Ali, elinde yavaş yavaş soğuyan kahvesiyle köhne bankta oturuyordu. Karşısında tanıdık bir pencere, o pencerede yanan sarı bir ışık… Ve içeride, her şeyden habersiz bir kadın: Elif.
İnsan bazı anların geleceğini hep bilir ama yaklaştıkça inanmaz. Ali de aylardır biliyordu bu vedanın yaklaştığını. Elif’in gözlerinden, kelimelerinin arasına saklanan suskunluktan, zamanla seyrelip içi boşalan sarılmalardan sezmişti. Ama susmuştu. Çünkü bazen kelimeler, yıkımı hızlandırır. Susmak, zaman kazandırır sanmıştı.
Elif’le tanışmaları bir kitapçıda olmuştu. İkisi de aynı kitabın peşindeydi. "Biri ötekini fark etti mi?" sorusu, daha ilk bakışta cevaplanmıştı. Sonrası; uzun yürüyüşler, eski filmler, yağmurlu pencerelere yazılan isimler… Ali için hayat ilk kez birine benzemişti. Elif ise hep bir rüzgâr gibiydi; yumuşak esiyor ama hep bir yerlere savrulmaya hazırdı. Bu özgürlük, başta Ali'yi büyülemişti. Ama sonraları, o rüzgâr hep uzaklara sürüklüyordu Elif’i.
Aylar geçtikçe Elif’in gözlerinde bir şey eksiliyordu. Varlığı kalıyordu, ama içindeki “biz” giderek azalıyordu. Ali bunu gördü. Görmezden geldi. Ta ki bir gün Elif, "Her şey yolunda ama içimde bir boşluk var" deyip susana kadar.
O cümleden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Ali her gün biraz daha kendinden verdi. Daha çok sevdi, daha çok sustu. Elif gülümsedikçe, Ali’nin içi burkuldu. Çünkü o gülüşte artık kendisi yoktu. Elif’in mutluluğu başka bir yöne akıyordu. Ve Ali, sevdiği kadının içinde kaybolmaya başladığını anladı.
O yüzden oradaydı o akşam. Vedasını kendi içinde çoktan hazırlamıştı. Elif’e hiçbir şey söylemeyecekti. Onun kapısını çalmayacaktı. Sadece birkaç dakika daha o pencereye bakacak, gözlerini kapatacak ve susarak gidecekti. Bu, onun en büyük fedakârlığıydı. Elif’in onu sevdiğini bilerek ama mutlu olamayacağını da görerek vazgeçmek…
Telefonu cebinde titredi. Elif’in adı ekranda belirdi. Açmadı. Sadece gülümsedi. Son bir kez gökyüzüne baktı. Yağmur hızlanmıştı. Ayağa kalktı. Ve yürümeye başladı, adımları sessizdi ama yüreği gürültülü.
Çünkü bazı ayrılıklar, kelimelerle değil, sessizlikle yaşanır. Ve Ali, Elif’i en çok susarak sevmişti.