Hayatın kütüphanesinde dolaşırken, insan fark etmeden kendi kitabını arar. Raflar kalabalıktır, kapaklar göz alıcıdır ama bir tanesi vardır ki insanın kalbine doğru sessizce yürür. Çünkü bu dünyada her insana ait bir kitap vardır ve ona denk gelip okuyabilmek, sadece şans değil; aynı zamanda insanın kendi kaderine dokunma anıdır.
Aslında hepimiz bir hikâyenin içinden geçiyoruz. Günlerimiz cümle, duygularımız noktalama, hatalarımız ise silinmemiş karalamalar gibi. İnsan çoğu zaman başka hayatlara bakarken kendi satırlarını fark etmez. Fakat bir kitap çıkar karşına, öyle bir cümleye denk gelirsin ki yıllarca içinden söyleyip de bir türlü dışına dökülemeyen duyguların o sayfada cismini bulur. Bazı satırlar, insanın iç sesinin yankısı gibidir. Okuduğunda şaşırırsın: “Bu benim hissettiğim şeyin kelime hali” dersin. Sanki yazar sen doğmadan önce senin acılarını, umutlarını, korkularını biliyormuş da sakince bir köşeye bırakmış gibi.
İnsanın kendi kitabına denk gelmesi, bu yüzden büyük bir karşılaşmadır. Rastlantı gibi görünen ama aslında insanın içsel yolculuğunun bir durağıdır. Çünkü doğru kitap seni seninle tanıştırır. Seni yüzleştirir, rahatlatır, iyileştirir. Fark ettirmeden kapalı bir kapını açar, kilidi yıllardır içeriden vurulmuş bir duygunu gün ışığına çıkarır. Ancak bu kitaba ulaşmak herkesin nasibi değildir. Arayan bulur ama görmek isteyen bulur. İnsan hazır olduğunda kitap kendini gösterir. Bazen bir sahafın tozlu rafında, bazen bir arkadaşının ödünç verdiği romanda, bazen de bir köşe yazısının kenarından taşarak çıkar karşına.
Ve insan nihayet kendi kitabının kapağını açtığında, hayatındaki en sessiz ama en güçlü devrim gerçekleşir. Çünkü insan, kendini tanıdığı yerde özgürleşir. Belki bugün, belki yıllar sonra… Ama herkes, bir gün kendi kitabıyla karşılaşır. Ve işte o an, gerçek yolculuk başlar.


