Bir ağacın gölgesine sığındığında, aslında kendi iç gölgene sığınmış olursun…Çünkü ağaç, susarak anlatan bir ustadır;insan ise konuşarak bile gizleyen bir bilmece.İkisinin buluştuğu o ince çizgide,hayatın hikâyesi başlar.
Ağacın kökleri yere değil,zamanın derinliklerine uzanır.Karanlığa batar ama karanlıktan beslenir;tıpkı insanın acılarından güç alması gibi…Biz de içimize çöken gölgelerden kaçarız bazen,oysa bilmeyiz ki,her karanlık biraz güç, biraz olgunluk, biraz bilgelik taşır.Ağacın kökleri bunu bilir;insanın kalbi de bilir ama unutmuş gibi yapar.
Köklerin dokunduğu toprak,insanın geçmişine benzer.Biriktirilmiş anılar, unutulmuş sözler,çocukluk kokusu, alınmış yaralar,yarım kalmış sevinçler…Hepsi oradadır.Ne görünür, ne tamamen kaybolur.Ağaç o geçmişin içinden su çeker,insan ise hafızasından güç…İkisi de büyürken geriye yaslanır;çünkü ileri adım, bazen gerinin sessizliğinde saklıdır.
Gövde ise sabrın heykelidir.Her bir kabuğunda bir mevsimin izi durur.Ağaç kırılmış dallarını saklamaz,insan ise kırılmış yanlarını gizlemek için binbir maske takar.Oysa kırık, en çok bizden bir parçadır ve en çok kırığımız bizi insan eder.Ağaç bunu bilir, onarmaya çalışmaz;yarasını taşımanın erdemini öğretir.
Dallar, insanın göğe uzanan iç sesleridir.Hayallerin ince çizgileri,dileklerin uzun yolları…Her bir dal ayrı bir ihtimaldir.Bir dal güneşi seçer,diğeri rüzgârı,bir başkası gökyüzünü.İnsan da böyle değil midir?Her bir hayali farklı bir yöne uzanır,ama hepsi aynı kökten doğar.Kayıp bir rüya kuruyan bir dal gibidir;ama yeni bir rüya yeşerdiğinde bütün ağaç yeniden canlanır.
Ve yapraklar…
Bir ömrün mevsim mevsim değişen yüzüdür.Bir gün yemyeşildir insan,umutla dolar içi;bir gün soluktur,yorgun ve kırgındır.Ama her yaprak dökülüşü,ruhun yüklerinden arınması gibidir.Ağaç döktüğü yaprak için ağlamaz;bilir ki kışın sonu bahardır.İnsan ise her gidişe üzülür,oysa bilmez ki,her kayıp biraz alan açar.Ağacın gölgesi ise insanın kalbine benzer:Kimine dar gelir, kimine ferahlık verir.Gölge, ağacın şefkatidir;insanın kalbi de böyledir bazen sığınak olur, bazen sığınacak yer arar.Kimsenin bilmediği bir sırdır bu:Ağaçlar gölge vermek için büyümez;ama gölge vererek anlam bulurlar.İnsan da iyilik yapmak için yaşamaz belki,ama iyiliğiyle ruhu genişler.
Ve işte en derin benzerlik:Ağaç da insan da sessizken anlaşılır.Rüzgârın uğultusu,insanın içindeki duaya benzer.Ağacın sallanan dalları,kalbin ritmini hatırlatır.Her rüzgâr estiğinde ağaç biraz daha öğrenir;insan da her fırtınadan sonra bir parça daha kendine yaklaşır.Belki de bu yüzden;bir ağacın yanında duran insan,bir anlığına huzura erer.Çünkü; ağaç ona kendi hakikatini hatırlatır:Toprağa bağlı olduğu kadar, göğe de bağlı olduğunu…Kökleri geçmişi tuttuğu kadar,dalları geleceği çağırdığını…Ve en önemlisi:her devrilişin korkulacak bir son değil,yeniden ayağa kalkmanın hikâyesi olduğunu…
Sonunda anlarız ki:
Ağaç, insanın farkına varmamış hâlidir;İnsan, ağacın yürümeye başlamış hâli.Toprak ikisini de sever,gökyüzü ikisini de çağırır,rüzgâr ikisine de aynı şarkıyı söyler.Ve hayat, ikisinin ortak dilinde gizlidir..

