Pınar KOCAMAN
Köşe Yazarı
Pınar KOCAMAN
 

YAPTIĞIN BANAYSA, ÖĞRENDİĞİN KENDİNE…

Büyükler küçüklere bir iş yaptırdıkları zaman şöyle derlerdi; “Yaptığın banaysa, öğrendiğin kendine…” Şimdi dönüp bakınca ne kadar da doğru bir söz. İnsanın deneyimlediği her hal, adeta hazinesinin bir parçası oluyor. Ve gerçek manada öğrenmek, Bilgi’yi bizzat deneyimleyen olmakla mümkün oluyor… Örneğin bir yemek tarifini, istediğiniz kadar okuyun, dinleyin yahut videosunu izleyin, bizzat kendiniz yapıp deneyimlemeden, o tarifin sizde yaşaması mümkün olmuyor. Ve sizden de diğer kuşaklara aktarılması, ancak tecrübe etmiş olmanızla mümkün oluyor. Dolayısıyla yaşatmak için önce yaşayan olmak gerekir. Bu yüzden denir, “yaşayan yaşatır” diye… İnsan bu gözle bakmaya başlarsa hayata, her işi bir deneyim, her hali kendi hazinesi için bir kazanım ve her yaşadığını bir fırsat olarak görmeye başlar. Bu nedenle de, yaşayarak öğrendiği her şey için öğretene Gönül’den bir şükür duyar. Ve İnsan üşenmeden, her an iyiliğe, güzelliğe bir katkı sağlamak üzere yahut karanlığa bir Işık yakmak için Gönül verdikçe de, huzur o kişiye yaklaştırılır. “Yaparım tabiki, nedir ki elime mi yapışacak” diyen, hani üşenmek nedir bilmeyen, her an canlı ve hayat dolu olan kimi insanlar vardır. Bu kişiler, işleri gözünde büyütmezler, şikayet edip sızlanıp durmazlar ve ince hesaplar peşinde koşmadan çözüm odaklı olurlar. Bir işi yokuşa sürmek yerine kolaylaştıran olmayı seçerler. Böylece hem kendi hayatlarına, hem de dokunduğu nice hayatlara huzur verirler ve şükür vesilesi olurlar… Bir de kendini sözüm Ona “Akıllı” yahut “uyanık” zanneden, kimi uyur gezerler vardır ki, yapılan en ufak bir iyiliği bile başa kalkarlar. Hep bir menfaat ve çıkar peşinde koşarlar. Bu yüzden de kendi gibi olmayan yüce Gönüllü insanları, “ saf” “salak” veya “ enayi” olarak adlandırırlar. Halbuki hakikatte durum bambaşkadır. Bu insanlar, ne salak olduklarından, ne de bu küçük hesapları görmediklerinden değildir seçimleri… Samimi niyetleri, tertemiz Gönülleri ve çıkarsız sevgileri ile bile isteye tercih edeler çoğaltmak üzere iyilikleri ve güzellikleri… Üstelik davul zurna ile ilan etmeye de gerek duymazlar. An’ın hakkını vermek üzere, ne bir alkış, ne de bir övgü beklemeden, sadece, sessizce yapılması gerekenleri yaparlar. Tıpkı bir kuş gibi hafif, naif, özgür ve özgün insanlar… Onlar İyi ki varlar…
Ekleme Tarihi: 02 Şubat 2024 - Cuma

YAPTIĞIN BANAYSA, ÖĞRENDİĞİN KENDİNE…

Büyükler küçüklere bir iş yaptırdıkları zaman şöyle derlerdi;
“Yaptığın banaysa, öğrendiğin kendine…”
Şimdi dönüp bakınca ne kadar da doğru bir söz. İnsanın deneyimlediği her hal, adeta hazinesinin bir parçası oluyor. Ve gerçek manada öğrenmek, Bilgi’yi bizzat deneyimleyen olmakla mümkün oluyor…
Örneğin bir yemek tarifini, istediğiniz kadar okuyun, dinleyin yahut videosunu izleyin, bizzat kendiniz yapıp deneyimlemeden, o tarifin sizde yaşaması mümkün olmuyor. Ve sizden de diğer kuşaklara aktarılması, ancak tecrübe etmiş olmanızla mümkün oluyor. Dolayısıyla yaşatmak için önce yaşayan olmak gerekir. Bu yüzden denir, “yaşayan yaşatır” diye…
İnsan bu gözle bakmaya başlarsa hayata, her işi bir deneyim, her hali kendi hazinesi için bir kazanım ve her yaşadığını bir fırsat olarak görmeye başlar. Bu nedenle de, yaşayarak öğrendiği her şey için öğretene Gönül’den bir şükür duyar.
Ve İnsan üşenmeden, her an iyiliğe, güzelliğe bir katkı sağlamak üzere yahut karanlığa bir Işık yakmak için Gönül verdikçe de, huzur o kişiye yaklaştırılır.
“Yaparım tabiki, nedir ki elime mi yapışacak” diyen, hani üşenmek nedir bilmeyen, her an canlı ve hayat dolu olan kimi insanlar vardır. Bu kişiler, işleri gözünde büyütmezler, şikayet edip sızlanıp durmazlar ve ince hesaplar peşinde koşmadan çözüm odaklı olurlar. Bir işi yokuşa sürmek yerine kolaylaştıran olmayı seçerler. Böylece hem kendi hayatlarına, hem de dokunduğu nice hayatlara huzur verirler ve şükür vesilesi olurlar…
Bir de kendini sözüm Ona “Akıllı” yahut “uyanık” zanneden, kimi uyur gezerler vardır ki, yapılan en ufak bir iyiliği bile başa kalkarlar. Hep bir menfaat ve çıkar peşinde koşarlar. Bu yüzden de kendi gibi olmayan yüce Gönüllü insanları, “ saf” “salak” veya “ enayi” olarak adlandırırlar. Halbuki hakikatte durum bambaşkadır.
Bu insanlar, ne salak olduklarından, ne de bu küçük hesapları görmediklerinden değildir seçimleri…
Samimi niyetleri, tertemiz Gönülleri ve çıkarsız sevgileri ile bile isteye tercih edeler çoğaltmak üzere iyilikleri ve güzellikleri…
Üstelik davul zurna ile ilan etmeye de gerek duymazlar. An’ın hakkını vermek üzere, ne bir alkış, ne de bir övgü beklemeden, sadece, sessizce yapılması gerekenleri yaparlar. Tıpkı bir kuş gibi hafif, naif, özgür ve özgün insanlar…
Onlar İyi ki varlar…
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seydisehirinsesi.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.