Soruldu Yunus’a:
“Nefes mi verelim buğday mı?”
Nefsin öğütülüp öze dönüşürken,
Elbet Buğday idi gereken…
Değirmenci aldı buğdayı,
Su döndürdü taşı,
Taş öğüttü buğdayı…
Buğday unu söndürdü,
Un; ölmeden önce öldü!
Buğday idi, un oldu,
Un idi, ekmek oldu.
Ekmek idi, insan oldu...
…
Ekmek,
Buğday olmaya döner mi hiç?
Ekmek olmak,
Pişmek uğrunaydı;
Oysa…
Bayatı, her türlü yenir de,
Yeter ki,
Ekmek küflü olmasın!
…
Değirmenci;
Buğdayı taş ile ezerken,
Maksadı; buğdaya eziyet etmek mi idi?
Yoksa kabuklarını soyup,
Özünü un etmek miydi?
Un, Ateş’e ve Su’ya Aşık..!
Un, ateş ve suyla karışıp,
Ekmek olmuş, Aş olmuş, Aşk olmuş…
…
Aşk ile dolaydın,
kuruyup gitmez idin.
Şarabını içeydin,
Han’dan çıkmaz idin.
Perdeleri kaldıraydın,
Gönül’den bakar idin.
Yokluğunda olaydın,
Varlığında kalmaz idin!