Pınar KOCAMAN
Köşe Yazarı
Pınar KOCAMAN
 

SENİN YOLUN SANA, BENİM YOLUM BANA!

Yaradan her insanı, her çiçeği, her ağacı, dağı, taşı, farklı renkte, farklı tatta ve farklı kokuda yaratmış… Hal böyleyken, her bir halk edilen de, O’nun sanatının, zenginliğinin ve sonsuzluğunun alametlerinden biri olmuş… Öyle ki, her bir insanının imzasını taşıyan parmak izi, bunun en büyük delillerinden biridir. O kadar küçük bir alanda öyle bir barkod sistemi düzenlenmiş ki, tek bir kişinin bile parmak izi bir diğeri ile aynı değil! Ve Kuran’da Kıyâmet Suresi 4. âyette; “Bilakis onun parmak uçlarını bile düzenlememiz kudretimizin işaretidir.” şeklinde ifade edilen ayet ile de, parmak izi mucizesinden bahsedilmiştir. … İnsan, her bir yaratılanın, diğerlerinden farklı olarak yaratılmasının, O’nun takdiri ve yüceliği/kudreti olduğunu kavradığında, eleştirmek, kınamak yahut kızmak yerine, her olanda O’nun hikmetlerini idrak etmeye yönelir. Bu kadar çeşitliliğin içerisindeki hazineyi keşfedende ise, tüm kavgalar, çekişmeler ve yargılar da sona erer. Ve Huzur o kişiye yaklaştırılır. Neticede, her bir yaradılanın bir fıtrat üzere halk edildiği kavrandığında, sonsuz bir hürmetle ve hoşgörüyle yaradandan ötürü, yaratılanı sevmek hali başlar. Onun sanatına duyulan müthiş saygı ve hayranlık ile de, gözler kusur görmekten azad olur ve güzellikleri seyre dalar… Bu konuya dair güzel bir hikaye vardır. Hikaye de; Dervişin biri suya düşen akrebi kurtarmak ister. Elini uzatınca akrep onu sokar. Derviş sonra tekrar dener, akrep yine sokar. Bunu görenler dayanamazlar ve dervişe, sorarlar; “ Neden seni soktuğu halde akrebi kurtarmaya çalışırsın?” Dervişin cevabı ise manidardır: “Akrebin fıtratında sokmak var, benim fıtratımda ise iyiliğe aydınlığa hizmet etmek ve yaratılanı sevmek… O fıtratının gereğini yapıyor diye, ben niye fıtratımı değiştireyim? Akrep akrepliğinin gereğini yapıyor, ben de dervişliğimin…” der. Tıpkı bu misal, sizinde etrafınızda yaptığınız iyilikleri, saflık olarak görenler, sizi eleştirenler, “ben olsam asla öyle yapmazdım, onunla bir daha asla konuşmazdım, affetmezdim” vb cümlelerle sizi kötülüğe yönlendirenler olabilir. Ancak siz kulak asmayın her söylenene… Herkes kendi fıtratının gereğini yapar. Kimileri kavgadan kötülükten dedikodudan beslenir, kimileri iyilikten güzellikten yardımlaşmaktan… Öyle insanlar vardır ki, olur da kalp kırarlarsa, bir Gönül yıkarlarsa o gece uyuyamazlar. Kavgadan kötülükten çekişmelerden hoşlanmazlar. İyilikle ve güzellikle sakinlik içinde hissederek yaşamayı dilerler. … Bu sebeple, kusurların üstünü gece gibi örterler. Yani bile isteye iyiliği seçerler. Kötülüğe dahil etmek isteyenlere rağmen iyi olmaktan vazgeçmezler. Onların iyiliği karşısındakinin iyi ya da kötü olmasına göre değişmez. Çünkü inanırlar ki, herkes kendi fıtratının gereğini yerine getirir. Şeftaliye neden şeftalisin, balığa neden uçmazsın, kuşa neden yüzmezsin denmediği gibi, hiç kimseye de “sen neden böylesin?” demek olmaz. Herkesin yolu kendinedir. Ve Kuran’da Kafirun suresi 6.Ayet şöyle der; “O halde sizin yolunuz(dininiz) size, benim yolum(dinim) bana! ( Sizin inançlarınız görüşleriniz size Allah’ın bana din olarak indirdiği de bana olsun ve böyle kabul edip düşmanlık yapmayalım)” Velhasıl, sadece kendi doğrularına haps olanlar, sınırlı bir bakış açısıyla yaşarlar ve aynı kısır döngüler içinde dönüp dururlar. Oysa “başka türlüsüde mümkün mü? “ diye soran ve “her şey mümkün” diyerek hoşgörüyle tevazuyla yürüyenler, huzurun dinginliğini deneyimler… Bilmemenin hafifliği ve özgürlüğü ile, Daima En Doğrusunu Allah bilir diyerek, iddialardan, boş tartışmalardan ve kavgalardan sakınırlar. Bir Gönül’ün kırılmasından, incinmesinden imtina ederler. Öyle ki, kendini bilmez birileri onlara laf atsa bile, “Senin yolun sana, benim yolum bana! SelâMetle… “ derler ve geçip giderler.
Ekleme Tarihi: 30 Nisan 2024 - Salı

SENİN YOLUN SANA, BENİM YOLUM BANA!

Yaradan her insanı, her çiçeği, her ağacı, dağı, taşı, farklı renkte, farklı tatta ve farklı kokuda yaratmış…
Hal böyleyken, her bir halk edilen de, O’nun sanatının, zenginliğinin ve sonsuzluğunun alametlerinden biri olmuş…
Öyle ki, her bir insanının imzasını taşıyan parmak izi, bunun en büyük delillerinden biridir. O kadar küçük bir alanda öyle bir barkod sistemi düzenlenmiş ki, tek bir kişinin bile parmak izi bir diğeri ile aynı değil!
Ve Kuran’da Kıyâmet Suresi 4. âyette;
“Bilakis onun parmak uçlarını bile düzenlememiz kudretimizin işaretidir.” şeklinde ifade edilen ayet ile de, parmak izi mucizesinden bahsedilmiştir.
İnsan, her bir yaratılanın, diğerlerinden farklı olarak yaratılmasının, O’nun takdiri ve yüceliği/kudreti olduğunu kavradığında, eleştirmek, kınamak yahut kızmak yerine, her olanda O’nun hikmetlerini idrak etmeye yönelir. Bu kadar çeşitliliğin içerisindeki hazineyi keşfedende ise, tüm kavgalar, çekişmeler ve yargılar da sona erer. Ve Huzur o kişiye yaklaştırılır.
Neticede, her bir yaradılanın bir fıtrat üzere halk edildiği kavrandığında, sonsuz bir hürmetle ve hoşgörüyle yaradandan ötürü, yaratılanı sevmek hali başlar. Onun sanatına duyulan müthiş saygı ve hayranlık ile de, gözler kusur görmekten azad olur ve güzellikleri seyre dalar…
Bu konuya dair güzel bir hikaye vardır. Hikaye de; Dervişin biri suya düşen akrebi kurtarmak ister. Elini uzatınca akrep onu sokar. Derviş sonra tekrar dener, akrep yine sokar. Bunu görenler dayanamazlar ve dervişe, sorarlar; “ Neden seni soktuğu halde akrebi kurtarmaya çalışırsın?”
Dervişin cevabı ise manidardır:
“Akrebin fıtratında sokmak var, benim fıtratımda ise iyiliğe aydınlığa hizmet etmek ve yaratılanı sevmek…
O fıtratının gereğini yapıyor diye, ben niye fıtratımı değiştireyim? Akrep akrepliğinin gereğini yapıyor, ben de dervişliğimin…” der.
Tıpkı bu misal, sizinde etrafınızda yaptığınız iyilikleri, saflık olarak görenler, sizi eleştirenler, “ben olsam asla öyle yapmazdım, onunla bir daha asla konuşmazdım, affetmezdim” vb cümlelerle sizi kötülüğe yönlendirenler olabilir. Ancak siz kulak asmayın her söylenene…
Herkes kendi fıtratının gereğini yapar. Kimileri kavgadan kötülükten dedikodudan beslenir, kimileri iyilikten güzellikten yardımlaşmaktan…
Öyle insanlar vardır ki, olur da kalp kırarlarsa, bir Gönül yıkarlarsa o gece uyuyamazlar. Kavgadan kötülükten çekişmelerden hoşlanmazlar. İyilikle ve güzellikle sakinlik içinde hissederek yaşamayı dilerler.
Bu sebeple, kusurların üstünü gece gibi örterler. Yani bile isteye iyiliği seçerler. Kötülüğe dahil etmek isteyenlere rağmen iyi olmaktan vazgeçmezler. Onların iyiliği karşısındakinin iyi ya da kötü olmasına göre değişmez.
Çünkü inanırlar ki, herkes kendi fıtratının gereğini yerine getirir. Şeftaliye neden şeftalisin, balığa neden uçmazsın, kuşa neden yüzmezsin denmediği gibi, hiç kimseye de “sen neden böylesin?” demek olmaz. Herkesin yolu kendinedir.
Ve Kuran’da Kafirun suresi 6.Ayet şöyle der;
“O halde sizin yolunuz(dininiz) size, benim yolum(dinim) bana! ( Sizin inançlarınız görüşleriniz size Allah’ın bana din olarak indirdiği de bana olsun ve böyle kabul edip düşmanlık yapmayalım)”
Velhasıl, sadece kendi doğrularına haps olanlar, sınırlı bir bakış açısıyla yaşarlar ve aynı kısır döngüler içinde dönüp dururlar. Oysa “başka türlüsüde mümkün mü? “ diye soran ve “her şey mümkün” diyerek hoşgörüyle tevazuyla yürüyenler, huzurun dinginliğini deneyimler…
Bilmemenin hafifliği ve özgürlüğü ile, Daima En Doğrusunu Allah bilir diyerek, iddialardan, boş tartışmalardan ve kavgalardan sakınırlar. Bir Gönül’ün kırılmasından, incinmesinden imtina ederler. Öyle ki, kendini bilmez birileri onlara laf atsa bile, “Senin yolun sana, benim yolum bana! SelâMetle… “ derler ve geçip giderler.
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seydisehirinsesi.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.