Pınar KOCAMAN
Köşe Yazarı
Pınar KOCAMAN
 

HİÇ “BAHÇE SAHİPLERİ” GİBİ OLDUNUZ MU?

İnsan kimi zaman cömert olur, kimi zaman cimri… Aslına bakarsanız her insanın özünde vermek, paylaşmak vardır da, insan kendini akıllı zannettiği zamanlarda hesap kitap yaparak, yani aklına kapılarak cimrilik eden olur. Kimi zaman korkuları kaygıları sebebiyle kendindekinin azalacağı zannıyla vermez, kimi zaman hepsi benim olsun, en iyi ben olayım, ben kazandım diyerek kibirinden vermez. Oysa Kuran’da ilk inen ayetin “OKU” olması gibi, ilk anlatılan kıssanın da “Bahçe Sahipleri” kıssası olması tesadüf değildir. Derin manalar barındırır içerisinde… Bu kıssa İniş sırasına göre, ikinci sırada yer alan, “Kalem” suresinde yer alır ve surenin ilk ayeti de şöyledir; “Nûn! Kaleme ve yazdıklarına emin olsun ki sen Rabbinin iyiliği/nimeti olan Kuran’a erişmiş bir elçisin ve kesinlikle bir akıl hastası değilsin!” Burada peygamberin de maruz kalacağı ilk şeylerden birinin, kendini “Akıllı” zannedenler tarafından, akıl hastalığı İle itham edilmek olacağına dikkat çekilir. Yani bugün de geçerli olduğu üzere, siz vermeye paylaşmaya Gönül verdiğiniz zaman etrafınızda olan ve kendini “akıllı” zanneden bu insanlar, “sen aklını mi yedin” “akılsız mısın”, “saf mısın” vb ithamlar ile sizi cimriliğe, vermemeye ve mal biriktirmeye sevk etmek üzere sizi “akıl hastası” olmak İle itham edeceklerdir. … Kalem suresi 18 ile 33. Ayetler arasında anlatılan kıssa ise şöyledir; Bahçe sahipleri akşamdan sözleşirler… Böbürlenerek, Kibirlenerek ürünlerinin çokluğundan, kazançlarından konuşurlar ve bunu yapacaklarından hiçbir endişeleri de yoktur. Lakin gece onlar uykudayken Rabbi tarafından gönderilen bir afet bahçeyi harabeye çevirir. Sabah olunca birbirlerine haydi erkenden bahçeye gidelim hiçbir yoksul bizi görmeden ürünlerimizden toplayalım diye fısıldaşırlar… Bahçeye gelince de “Biz yanlış yere mi geldik” diyerek tanınmaz hale gelen bahçeleri karşısında şaşkına dönerler. Sonra aralarından en anlayışlı olanı biz üründen yoksun bırakıldık zalimlerden olduk diyerek pişmanlıklarını bildirirler… … Tıpkı bu hikayede olduğu gibi siz de hiç bahçe sahipleri gibi oldunuz mu? Allah’ın size imtihan üzere emanet olarak verdiklerini, sizin zannederek, böbürlenerek, kibirlenerek, kendinden bilerek, vermekten, paylaşmaktan kaçtığınız oldu mu? Ve neticesinde sahibi olduğunuzu zannettiğiniz bu nimetlerden mahrum bırakıldınız mı? … Bu sebeple insanın en başta kavraması gereken şeylerden biri de, hiçbir şeyin kendisine ait olmadığını, sadece emanetçi olduğunu ve misafir olduğu bu dünyada, hiçbir şeyi de giderken yanında götüremeyeceğini bile bile, benim demekten uzaklaşması gerektiğidir. Yine Kuran’da Bakara Suresi 245. Ayet şöyle der; “Yalnız Allah rızâsı için gönül hoşluğu ile bir ödünç verecek kimdir ki, Allah ona kat kat mükâfatını versin? Allah kimini daraltır (da hayra koşmaz). Kiminin de kalbini genişletir (de ödünç vermeye koşar) Siz hesap vermek için ona döndürüleceksiniz. Ve Hadîd Suresi 11. Ayet ise şöyledir; “Kimdir o, Allah'a güzel bir borç verecek olan ki, Allah da onun verdiğini kat kat artırsın ve onun için şerefli bir mükafat da versin. “ O halde vermekten korkmayın… Eğer birine “Ben” verdim diyen olursanız, alma-verme dengesini sağlamanın peşine düşersiniz… Ama Gönül rızası ile her verdiğinizi, SADECE Allah’a verdiğinizi hissederseniz yani kişileri aradan çıkarırsanız, daima en güzelini en iyisini vermek üzere yarışırsınız... Ve elbette siz bir kul, O ise Allah olduğu için vermekte onunla yarışamazsınız da, sadece size kat kat fazlası ile verdiklerine şahitlik eden olursunuz…
Ekleme Tarihi: 27 Haziran 2023 - Salı

HİÇ “BAHÇE SAHİPLERİ” GİBİ OLDUNUZ MU?

İnsan kimi zaman cömert olur, kimi zaman cimri…
Aslına bakarsanız her insanın özünde vermek, paylaşmak vardır da, insan kendini akıllı zannettiği zamanlarda hesap kitap yaparak, yani aklına kapılarak cimrilik eden olur.
Kimi zaman korkuları kaygıları sebebiyle kendindekinin azalacağı zannıyla vermez, kimi zaman hepsi benim olsun, en iyi ben olayım, ben kazandım diyerek kibirinden vermez.
Oysa Kuran’da ilk inen ayetin “OKU” olması gibi, ilk anlatılan kıssanın da “Bahçe Sahipleri” kıssası olması tesadüf değildir. Derin manalar barındırır içerisinde…
Bu kıssa İniş sırasına göre, ikinci sırada yer alan, “Kalem” suresinde yer alır ve surenin ilk ayeti de şöyledir;
“Nûn! Kaleme ve yazdıklarına emin olsun ki sen Rabbinin iyiliği/nimeti olan Kuran’a erişmiş bir elçisin ve kesinlikle bir akıl hastası değilsin!”
Burada peygamberin de maruz kalacağı ilk şeylerden birinin, kendini “Akıllı” zannedenler tarafından, akıl hastalığı İle itham edilmek olacağına dikkat çekilir.
Yani bugün de geçerli olduğu üzere, siz vermeye paylaşmaya Gönül verdiğiniz zaman etrafınızda olan ve kendini “akıllı” zanneden bu insanlar, “sen aklını mi yedin” “akılsız mısın”, “saf mısın” vb ithamlar ile sizi cimriliğe, vermemeye ve mal biriktirmeye sevk etmek üzere sizi “akıl hastası” olmak İle itham edeceklerdir.
Kalem suresi 18 ile 33. Ayetler arasında anlatılan kıssa ise şöyledir;
Bahçe sahipleri akşamdan sözleşirler… Böbürlenerek, Kibirlenerek ürünlerinin çokluğundan, kazançlarından konuşurlar ve bunu yapacaklarından hiçbir endişeleri de yoktur. Lakin gece onlar uykudayken Rabbi tarafından gönderilen bir afet bahçeyi harabeye çevirir. Sabah olunca birbirlerine haydi erkenden bahçeye gidelim hiçbir yoksul bizi görmeden ürünlerimizden toplayalım diye fısıldaşırlar…
Bahçeye gelince de “Biz yanlış yere mi geldik” diyerek tanınmaz hale gelen bahçeleri karşısında şaşkına dönerler. Sonra aralarından en anlayışlı olanı biz üründen yoksun bırakıldık zalimlerden olduk diyerek pişmanlıklarını bildirirler…
Tıpkı bu hikayede olduğu gibi siz de hiç bahçe sahipleri gibi oldunuz mu?
Allah’ın size imtihan üzere emanet olarak verdiklerini, sizin zannederek, böbürlenerek, kibirlenerek, kendinden bilerek, vermekten, paylaşmaktan kaçtığınız oldu mu? Ve neticesinde sahibi olduğunuzu zannettiğiniz bu nimetlerden mahrum bırakıldınız mı?
Bu sebeple insanın en başta kavraması gereken şeylerden biri de, hiçbir şeyin kendisine ait olmadığını, sadece emanetçi olduğunu ve misafir olduğu bu dünyada, hiçbir şeyi de giderken yanında götüremeyeceğini bile bile, benim demekten uzaklaşması gerektiğidir.
Yine Kuran’da Bakara Suresi 245. Ayet şöyle der;
“Yalnız Allah rızâsı için gönül hoşluğu ile bir ödünç verecek kimdir ki, Allah ona kat kat mükâfatını versin? Allah kimini daraltır (da hayra koşmaz). Kiminin de kalbini genişletir (de ödünç vermeye koşar) Siz hesap vermek için ona döndürüleceksiniz.
Ve Hadîd Suresi 11. Ayet ise şöyledir;
“Kimdir o, Allah'a güzel bir borç verecek olan ki, Allah da onun verdiğini kat kat artırsın ve onun için şerefli bir mükafat da versin. “
O halde vermekten korkmayın…
Eğer birine “Ben” verdim diyen olursanız, alma-verme dengesini sağlamanın peşine düşersiniz…
Ama Gönül rızası ile her verdiğinizi, SADECE Allah’a verdiğinizi hissederseniz yani kişileri aradan çıkarırsanız, daima en güzelini en iyisini vermek üzere yarışırsınız...
Ve elbette siz bir kul, O ise Allah olduğu için vermekte onunla yarışamazsınız da, sadece size kat kat fazlası ile verdiklerine şahitlik eden olursunuz…
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seydisehirinsesi.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.