Bir insan, kaç metrekare için kendinden vazgeçer?
Kaç sıfır, insanın kalbindeki merhameti siler?
Kaç katlı bina, ruhun üstünü örtebilir?
Görüyoruz…
Bugün sokaklar lüks arabalarla dolu.
Evler akıllı, ama içinde yaşayanlar duygusuz.
Cüzdanlar dolu, yürekler boş.
Her şeyin fiyatı var, ama hiçbir şeyin değeri yok.
Modern çağın tanrısı artık Allah değil, meta.
Bunun adı ekonomi değil, bu ruhsal bir çöküş.
İnsan, satın aldıkça kendini kaybediyor.
Her yeni eşya, onun bir parçasını alıp götürüyor.
Ama bir ses var geçmişten gelen.
Bir yürek, yüzyıllar önce haykırdı bu karanlığa:
“Mal da yalan, mülk de yalan / Var biraz da sen oyalan.”
Bugün Yunus’un dilini anlamıyoruz çünkü o, gönül diliyle konuşuyordu.
Bizse artık yalnızca fiyat etiketleriyle anlıyoruz her şeyi.
Yunus bir gün sordu:
“Bir hırka, bir lokma yetmez mi insana?”
Bugünün insanı cevap verdi:
“Yetmez Yunus. Yetmez. Üç daire, bir yazlık, iki araba ve bir de sosyal medyada on bin takipçi lazım.”
Ve böylece insan mezarını hayattayken kazmaya başladı.
Kredisini öderken ömrünü tüketti.
Kariyer basamaklarını çıkarken vicdanını merdivende unuttu.
Ve sonunda pazarın istediği gibi biri oldu:
Tüketen ama düşünmeyen, kazanan ama kimliğini kaybeden biri.
Yunus, tam bu noktada bir duruşun adıdır.
O, dünyanın hükümranlarına karşı elinde aşk olan bir başkaldırıdır.
Bir lokma ekmeği paylaşan, bir tas suyu yeterli gören, kalabalıklar içinde değil yalnızken de mutlu olabilen bir adamdır.
Ama biz ne olduk?
- Malı olanı zeki sandık,
- Gösterişli konuşanı bilge zannettik,
- Vicdanı olanı ise “saf” diye aşağıladık.
Bugün herkesin elinde tapular var.
Ama kimsenin kalbinde aidiyet yok.
Herkes ev sahibi ama kimse bir yere ait değil.
Çünkü bu çağ duvar inşa ediyor, köprü değil.
Bu çağ tavan yükseltiyor, ama ahlak alçaltıyor.
Oysa Yunus, bu dünyanın yalan olduğunu hatırlatıyordu:
“Bir kez gönül yıktın ise bu kıldığın namaz değil.”
Ama şimdi gönül yıkmak başarı, kırmak meziyet, ezmek marifet oldu.
Soruyorum:
Bu kadar tapunun içinde hangi toprak seni örtecek?
Bu kadar eşyayla hangi mezara gireceksin?
Ve bu kadar koşunun sonunda nereye varacaksın?
Cevabı basit:
Toprak altında tapu geçmez.
Ama oraya ne götürdüysen, o kalır seninle:
Bir tebessüm, bir iyilik, bir dua…
Ve belki de Yunus gibi bir söz.
Unutma; bu dünya kalmaya değil, anlamaya geldiklerimizin yeridir.
Ve malı olan değil, kalbi olan yaşar sonsuzluğu.
Esen kalın...