İbrahim SERT
Köşe Yazarı
İbrahim SERT
 

FİLİSTİN VE BİRİLERİNİN DİRENİŞ CEPHESİ

Suriye iç savaşının iyice alevlendiği, türbe koruma bahanesi ile İran kuklası Hizbullah ve Esed ‘e bağlı şebbiha gruplarının sivilleri öldürme konusunda boyut atladığı zamanlardan bir tartışma hatırlıyorum. 2014 yılıydı sanırım, Gazze’deki direnişe yapılan İran yardımı üzerinden, Suriye’de yapılan sivil katliamlarını meşrulaştırma, direniş cephesi efsanesi ile İran, Hizbullah, Haşdi Şabi ve Esed yönetiminin Amerikan emperyalizmine karşı oluşturdukları sözde direniş cephesinin reklamını yapma derdine düşmüş bir takım zevatın, esasında Siyonist katillerden çok da farklı olmadıklarını anlatmaya çalışıyordum. Bugün İsrail’in sözde kendini savunma hakkını ve yaptığı katliamların bile meşru kabul edilebileceğini savunan batılı siyasetçileri, gazetecileri veya örgütleri gördüğümüz zaman nasıl anlam veremiyoruz. Bu ne tür bir körlük, neden böyleler diye düşünüp duruyoruz. Azıcık dinlemeye kalkışsak, bu canice mevzilerini ve İsrail’i öyle argümanlar ile savunurlar ki, aklımız almaz. İşte bu Rusofil ve Mollafil birtakım islamcı ve solcu görünümlü arkadaşlara da yıllarca bunu anlatmaya çalıştım. İnsanın, “aslında farkınız yok birbirinizden “diye bağırası geliyor. Durduğumuz yeri, attığımız sloganlar, süslü laflar değil hakikatte neye karşılık geldiğimiz belirler. Rusya, İran, Esed ve Hizbullah ile karşılarında bulunan dinci, amerikancı veya hırsız, (nasıl tanımlarsanız) gruplar arasındaki savaşın ve bu savaşta Rusya/İran merkezli orantısız gücün, milyonlarca çocuk, kadın ve masum sivili her türlü canilik yöntemleri ile İsrailden daha iştahlı, daha hızlı ve daha kılıfına uygun şekilde öldürdüğü ortada. Bir ideoloji için, fikir için veya güç için çocukların, kadınların, sivillerin öldürülebileceğini, şehirlerin, hastanelerin, okulların ve mabetlerin bombalanabileceğini düşünmek, siyonist olmaktır zaten. Bunu kendi kabul ettiğiniz değerler adına yapınca gerçek değişmiyor. İran takrib, özgürlük, antiemperyalizm ve direniş anahtar kelimeleri üzerinden çok güzel retorik geliştirse de hakikatte mezhepçi ve çıkarcı olduğu ortada. Eğer Gazze’de yaşayanlar Şii olmuş olsaydı, şimdiye kadar konuşmaktan fazlasını yapardı. Fakat Filistinli Sünni Arapların kanı, Filistin ve Kudüs davası, İran Rejimi için kullanışlı bir aparattan fazlası değildir. Oluşturdukları ideolojik göz boyama öncelikle İran halkı ve bölgedeki Şii halkların mobilizasyonu için iş görürken, bol kepçeden sattıkları Kudüs ve Filistin davası ise İslam dünyasına yönelik toplum mühendisliği faaliyeti olmaktan öteye gitmemiştir. Siyonistlerin dinci öğretileri ve uluslararası oyun kurucuların aparatı olarak yürütülen siyasi faaliyetler ile İsrail asla huzuru ve barışı bulamayacaktır. İsrail’e güvenen Yahudiler alet oldukları bu şiddet ve zulümüm bizzat kurbanları olacaklardır. Bölgede yaşayan ve toprakları işgal edilen insanların onlarca yıldır çektikleri acılar ve zulümler tarihin tozlu sayfalarında, yahudi soykırımı bahsinden çok daha büyük ve kalın ciltler ile yer alacaktır. İnsanlığın düşmanını tanıyoruz ve biliyoruz. Peki ya bizden gibi görünen, bizi düşmandan daha fazla öldüren, düşmandan daha iyi kılıf uyduran yapılar ile nasıl mücadele edeceğiz. Bizim duygu dünyamızda derin anlamları olan davaları ve sembolleri birer fetiş malzemesi haline getirip, bize pazarlanmasına göz mü yumalım? İsrail’in eziyeti ayyuka çıkmışken bunu mu konuşalım diyenler olacaktır elbette. İşte tam da bu yüzden ve bugün bunu konuşmak istiyorum. Gazze’de taraflar belli, mazlum da belli zalim de neyini tartışalım ki. Yaşasın zalimler için cehennem. Esen kalın...
Ekleme Tarihi: 26 Ekim 2023 - Perşembe

FİLİSTİN VE BİRİLERİNİN DİRENİŞ CEPHESİ

Suriye iç savaşının iyice alevlendiği, türbe koruma bahanesi ile İran kuklası Hizbullah ve Esed ‘e bağlı şebbiha gruplarının sivilleri öldürme konusunda boyut atladığı zamanlardan bir tartışma hatırlıyorum. 2014 yılıydı sanırım, Gazze’deki direnişe yapılan İran yardımı üzerinden, Suriye’de yapılan sivil katliamlarını meşrulaştırma, direniş cephesi efsanesi ile İran, Hizbullah, Haşdi Şabi ve Esed yönetiminin Amerikan emperyalizmine karşı oluşturdukları sözde direniş cephesinin reklamını yapma derdine düşmüş bir takım zevatın, esasında Siyonist katillerden çok da farklı olmadıklarını anlatmaya çalışıyordum.

Bugün İsrail’in sözde kendini savunma hakkını ve yaptığı katliamların bile meşru kabul edilebileceğini savunan batılı siyasetçileri, gazetecileri veya örgütleri gördüğümüz zaman nasıl anlam veremiyoruz. Bu ne tür bir körlük, neden böyleler diye düşünüp duruyoruz. Azıcık dinlemeye kalkışsak, bu canice mevzilerini ve İsrail’i öyle argümanlar ile savunurlar ki, aklımız almaz. İşte bu Rusofil ve Mollafil birtakım islamcı ve solcu görünümlü arkadaşlara da yıllarca bunu anlatmaya çalıştım. İnsanın, “aslında farkınız yok birbirinizden “diye bağırası geliyor.

Durduğumuz yeri, attığımız sloganlar, süslü laflar değil hakikatte neye karşılık geldiğimiz belirler. Rusya, İran, Esed ve Hizbullah ile karşılarında bulunan dinci, amerikancı veya hırsız, (nasıl tanımlarsanız) gruplar arasındaki savaşın ve bu savaşta Rusya/İran merkezli orantısız gücün, milyonlarca çocuk, kadın ve masum sivili her türlü canilik yöntemleri ile İsrailden daha iştahlı, daha hızlı ve daha kılıfına uygun şekilde öldürdüğü ortada.

Bir ideoloji için, fikir için veya güç için çocukların, kadınların, sivillerin öldürülebileceğini, şehirlerin, hastanelerin, okulların ve mabetlerin bombalanabileceğini düşünmek, siyonist olmaktır zaten. Bunu kendi kabul ettiğiniz değerler adına yapınca gerçek değişmiyor.

İran takrib, özgürlük, antiemperyalizm ve direniş anahtar kelimeleri üzerinden çok güzel retorik geliştirse de hakikatte mezhepçi ve çıkarcı olduğu ortada. Eğer Gazze’de yaşayanlar Şii olmuş olsaydı, şimdiye kadar konuşmaktan fazlasını yapardı. Fakat Filistinli Sünni Arapların kanı, Filistin ve Kudüs davası, İran Rejimi için kullanışlı bir aparattan fazlası değildir. Oluşturdukları ideolojik göz boyama öncelikle İran halkı ve bölgedeki Şii halkların mobilizasyonu için iş görürken, bol kepçeden sattıkları Kudüs ve Filistin davası ise İslam dünyasına yönelik toplum mühendisliği faaliyeti olmaktan öteye gitmemiştir.

Siyonistlerin dinci öğretileri ve uluslararası oyun kurucuların aparatı olarak yürütülen siyasi faaliyetler ile İsrail asla huzuru ve barışı bulamayacaktır. İsrail’e güvenen Yahudiler alet oldukları bu şiddet ve zulümüm bizzat kurbanları olacaklardır. Bölgede yaşayan ve toprakları işgal edilen insanların onlarca yıldır çektikleri acılar ve zulümler tarihin tozlu sayfalarında, yahudi soykırımı bahsinden çok daha büyük ve kalın ciltler ile yer alacaktır.

İnsanlığın düşmanını tanıyoruz ve biliyoruz. Peki ya bizden gibi görünen, bizi düşmandan daha fazla öldüren, düşmandan daha iyi kılıf uyduran yapılar ile nasıl mücadele edeceğiz. Bizim duygu dünyamızda derin anlamları olan davaları ve sembolleri birer fetiş malzemesi haline getirip, bize pazarlanmasına göz mü yumalım? İsrail’in eziyeti ayyuka çıkmışken bunu mu konuşalım diyenler olacaktır elbette. İşte tam da bu yüzden ve bugün bunu konuşmak istiyorum. Gazze’de taraflar belli, mazlum da belli zalim de neyini tartışalım ki.

Yaşasın zalimler için cehennem.

Esen kalın...

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seydisehirinsesi.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.