Tarihler 29 Mayıs 1453'ü gösteriyordu. Tarihte 5 kez Osmanlı'da olmak üzere, toplamda 28 defa kuşatmaya sahne olmuş ama başarılı olunamamıştı. Konstantiniye Fatih'ini bekliyordu. Haliç'in kırılmaz zincirlerini kıracak, delinmez dedikleri sorular delecek, geçilmez dedikleri surlar geçecek gemiler karadan yürütecek, kendi icat ettiği topla surları dövecek, konstantiniyeyi İstanbul yapacak bir Fatih bekleniyordu.
1. TAHTA ÇIKIŞI
Daha çocuk denecek bir yaşta yani 12-14 yaşlarında tahta çıkar. Bir çocuğun tahta çıktığını öğrenen Haçlı Avrupalıların iştahı kabarır. Ordularla Kosova ve Varna'ya yürürler. Fatih Edirne'deki babası 2. Murat'ı haberdar eder. Babası ağırdan alır. Ve Fatih'in efsanevi sözü tarih olur; "Baba haçlılar ayaklanmış üstümüze geliyor. Eğer padişahsan gel tahtına otur. Yok, ben padişahsam sana emrediyorum O zaman gel ordunun başına geç. "Heyhat! Yaşa bak konuşmaya bak! Çünkü Fatih daha çocuk yaşlardan Molla Hüsrev, Molla Gürani, Akşemsettin, İbni Tecmid, Hızır Çelebi, Molla Hayrettin, gibi onun üzerinde ulemanın eteklerinde büyümüştür. İlmi, cihadı, fethi, askeri dehayı da işte bu mübareklerden öğrenmiştir.
Böyle bir deha değil İstanbul'u, dünyayı bile fetheder. Aslında bir nevi öyle de oldu. 700 seneye yakın dünya siyasetini elimizde tuttuk. Yukarıda saydığımız bu ulemaların ve o ulemaların yetiştirdiği nesille.
2. Murat gelir tahta oturur ve Haçlı Avrupa'yı Kosova Varna'da büyük bir hezimete uğratır. Haçlılar unutamayacağı bir dersi çoktan almıştır.
2. TAHTA ÇIKIŞI
Henüz 21 yaşlarında bir delikanlı. Peygamber’in “İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, fetheden ordu ne güzel ordudur” (İbn Hanbel, IV, 335)
Hadis-i Şerifi işiten Fatih, 21 yaşında 29.kuşatmada İstanbul'u bizans kafirlerinden almıştır.
Fatih'in dehasını, askeri zekâsını anlatmak için bu satırlar yetmez. Onun öyle bir cihad ve fetih aşkı var ki, öyle bir ilmi var ki, öyle keskin bir zekâsı var ki gerçekten hayran olmamak mümkün değil...
O tüm düşmanlarla şöyle seslenmiştir: "Benim kılıcımın yetiştiği yere sizin hayalleriniz bile ulaşamaz." Evet, bu Fatih, ana dili gibi 7 tane yabancı dil biliyor. Astronomi, trigonometri, geometri, matematik ve coğrafya dâhisi... Tabii fani bir dünyada, Fatih’te tüm faniler gibi bu dünyadan geçti gitti. Ya bugünkü neslimize ne diyeceğiz? Ya bugünkü İstanbul’umuza ne söyleyeceğiz?
Şairin dediği gibi:
"Çağ açtı çağlar çağlar üstüne
Gemiler yürüttü dağlar dağlar üstüne.
Koca Fatih türbesinden kalksa,
Bakar şu neslin ağlar ağlar üstüne..."
Fetih toprak parçasını almaktan ibaret değildir. Gönüllerin fethi, kültür fethi, medeniyet fethi, gibi nice ulvi değerleri kapsar. İslam'ın bayraklaşması için, tevhid için, Allah'ın adaletini en küçük çakıl taşına yazmak için fethedilir. Tersi işgal olur. Asya'nın belası Moğollardan, Avrupa'nın katili vikinglerden ne farkı olurdu. İstanbul'un fethi değil Türkiye, tüm dünya açısından son derece önemli bir fetihti. Bugün okullarımızda Fatih gibi bir dâhiye ve böyle bir fethe iki cümle ayırmıyorlar. Böyle bir yiğidi böyle bir kahramanı tanıtmıyorlar.
Gün gelecek Hayber’in Fatih'i Hazreti Ali, Kudüs'ün fatihi Selahattin, Anadolu'nun fatihi Sultan Alparslan, İstanbul'un fatihi Sultan Mehmet olduysa, Gazze'nin de Fatih'inin kassam olduğunu tüm dünya görecek ve öğrenecek. Umutsuz değiliz. Öyle bir nesil gelecek ki tevhid bayrağını ve hilafettin sancağını elbet dikecek. Lakin şu zamanlarda bugünkü eğitimimizde bu zor gözüküyor.
Eğitimi milli olmayan, gerçek tarihten bi haber, yalanlarla dolu masalı tarih diye dinleyen bir nesilden de bir Fatih elbette çıkmayacaktır vesselam.