Pınar KOCAMAN
Köşe Yazarı
Pınar KOCAMAN
 

“AMA BEN HAKLIYIM!”

Her insan hayatının belli dönemlerinde bir takım sıkıntılı süreçlerden geçer. Bu sıkıntılı haller kimi zaman sevdikleriyle ilgili olur, kimi zaman işiyle parayla, kimi zaman da sağlığıyla… İnsan bu süreçleri yaşarken, deyim yerindeyse “sanki dünya yıkılmış da altında kalmış gibi” zanneder. Ve böyle zamanlarda “neler yaşadım neler, anlatsam hayatım roman olur” der. Aslına bakarsanız her insan bir kitaptır ve her insanın hayatı da bir romandır. Dışarıdan bakılınca oldukça şaşalı görünen nice hayatlar vardır ki, içinde fırtınalar kopar. Burada esas olan şudur ki; her insan hayatının belli dönemlerinde, tekamül programı gereği, bir takım meşakkatli süreçlerden mutlaka geçer. … Hani bir söz vardır ya, “ kaderini sev belkide en iyisi seninkidir…” diye… İşte bu misal İnsan çeşit çeşit hayatları gözlemler ve üzerine tefekkür ederse, yani “İnsan’ı Okursa”, görür ki; Yaradan her bir kulunun tekamülü ile tek tek ilgilenmektedir. Ve her insanın nerelerden şifalanmaya ihtiyacı varsa, o dersleri alması için ince ince bir plan işlemektedir. Yani her bir kulunun halinden bizzat haberdardır ve her olan Onun hayrı içindir. İşte insan eğer sağlam bir iman temeli üzerine inşa ederse hayatını, ilk fırtınada yahut depremde yıkılmaz. Kendini enkaz altında kalmış gibi hissetmez. O an için olanlar, parça içinde şer gibi görünse de, bütünün içinde kesinlikle hayır olduğundan emin olur ve sabreder. Tıpkı içinde gezerken o anda tam bir kaos ortamı gibi gelen bir bahçenin, yukarıdan bakıldığında, oldukça özenle tasarlanmış ,muazzam bir sanat eseri olduğunu görmek gibidir. … Lakin insan sadece kendi hayatına ve kendi yaşadığı sıkıntılara odaklı kalırsa, geniş bakış açıları ile bakmak yerine dar bir bakış açısıyla yaşarsa, bu dünyada en bedbaht olanın kendisi olduğunu zanneder. Hatta bu yanılsama hali kişiyi intiharın eşiğine kadar bile sürükler. Oysa insanın yaşadığı o anlık sıkıntıya tahammül edemeyerek intiharı bir kurtuluş olarak görmesi ne büyük bir yanılgıdır. Tıpkı alevler içinde yanan birinin, o acı bitsin diye, ateşini söndürmek üzere su sanarak daldığı bir benzin havuzuna benzer ki, işte asıl ızdırabın büyüğü oradadır. Ve bu konuya dair Kuran’da İsrâ Suresi 72. Ayet şöyle der; “Her kim, bu dünyada, (hak ve hakikati) görmekte kör olarak yaşamışsa, işte o âhirette de, ebedî yurtta da kördür. Üstelik hiçbir çıkış yolu bulamayacak derecede felâketle karşı karşıyadır.” Bu sebeple her kim ki yaşarken “Ey mutmain olan nefs gir cennetime.” Fecr suresi 27. Ayet üzere, mutmain olmuş, razı olmuş bir halde olursa ve emanetini tertemiz bir Gönül eşliğinde teslim ederse, hem bu dünyada hem de ahiretinde huzuru bulacaktır. … Ve İnsan ancak Gönül gözüyle baktığında hakikati görebilir. Ona durmadan vesvese veren aklının zulmünden özgürleşir. Yine İnsana sürekli içinde mahkemeler kurduran “ ama ben haklıyım” dedirten ve hayatını zehir eden nefsinin oyuncağı olmaktan kurtulur. Bu sebeple insan, hak peşinde koşan olmadan önce aynada kendine dönerek nefsini arındırmalı ve hak kimindir, kimdedir, daima üzerine düşeni yapan oldu mu, iyi bakmalıdır. Çünkü Hak talep edebilmek için önce hak eden olmak gerekir…
Ekleme Tarihi: 07 Mayıs 2024 - Salı

“AMA BEN HAKLIYIM!”

Her insan hayatının belli dönemlerinde bir takım sıkıntılı süreçlerden geçer. Bu sıkıntılı haller kimi zaman sevdikleriyle ilgili olur, kimi zaman işiyle parayla, kimi zaman da sağlığıyla…
İnsan bu süreçleri yaşarken, deyim yerindeyse “sanki dünya yıkılmış da altında kalmış gibi” zanneder. Ve böyle zamanlarda “neler yaşadım neler, anlatsam hayatım roman olur” der.
Aslına bakarsanız her insan bir kitaptır ve her insanın hayatı da bir romandır. Dışarıdan bakılınca oldukça şaşalı görünen nice hayatlar vardır ki, içinde fırtınalar kopar. Burada esas olan şudur ki; her insan hayatının belli dönemlerinde, tekamül programı gereği, bir takım meşakkatli süreçlerden mutlaka geçer.
Hani bir söz vardır ya, “ kaderini sev belkide en iyisi seninkidir…” diye…
İşte bu misal İnsan çeşit çeşit hayatları gözlemler ve üzerine tefekkür ederse, yani “İnsan’ı Okursa”, görür ki; Yaradan her bir kulunun tekamülü ile tek tek ilgilenmektedir. Ve her insanın nerelerden şifalanmaya ihtiyacı varsa, o dersleri alması için ince ince bir plan işlemektedir. Yani her bir kulunun halinden bizzat haberdardır ve her olan Onun hayrı içindir.
İşte insan eğer sağlam bir iman temeli üzerine inşa ederse hayatını, ilk fırtınada yahut depremde yıkılmaz. Kendini enkaz altında kalmış gibi hissetmez. O an için olanlar, parça içinde şer gibi görünse de, bütünün içinde kesinlikle hayır olduğundan emin olur ve sabreder. Tıpkı içinde gezerken o anda tam bir kaos ortamı gibi gelen bir bahçenin, yukarıdan bakıldığında, oldukça özenle tasarlanmış ,muazzam bir sanat eseri olduğunu görmek gibidir.
Lakin insan sadece kendi hayatına ve kendi yaşadığı sıkıntılara odaklı kalırsa, geniş bakış açıları ile bakmak yerine dar bir bakış açısıyla yaşarsa, bu dünyada en bedbaht olanın kendisi olduğunu zanneder. Hatta bu yanılsama hali kişiyi intiharın eşiğine kadar bile sürükler. Oysa insanın yaşadığı o anlık sıkıntıya tahammül edemeyerek intiharı bir kurtuluş olarak görmesi ne büyük bir yanılgıdır. Tıpkı alevler içinde yanan birinin, o acı bitsin diye, ateşini söndürmek üzere su sanarak daldığı bir benzin havuzuna benzer ki, işte asıl ızdırabın büyüğü oradadır.
Ve bu konuya dair Kuran’da İsrâ Suresi 72. Ayet şöyle der;
“Her kim, bu dünyada, (hak ve hakikati) görmekte kör olarak yaşamışsa, işte o âhirette de, ebedî yurtta da kördür. Üstelik hiçbir çıkış yolu bulamayacak derecede felâketle karşı karşıyadır.”
Bu sebeple her kim ki yaşarken “Ey mutmain olan nefs gir cennetime.” Fecr suresi 27. Ayet üzere, mutmain olmuş, razı olmuş bir halde olursa ve emanetini tertemiz bir Gönül eşliğinde teslim ederse, hem bu dünyada hem de ahiretinde huzuru bulacaktır.
Ve İnsan ancak Gönül gözüyle baktığında hakikati görebilir. Ona durmadan vesvese veren aklının zulmünden özgürleşir. Yine İnsana sürekli içinde mahkemeler kurduran “ ama ben haklıyım” dedirten ve hayatını zehir eden nefsinin oyuncağı olmaktan kurtulur.
Bu sebeple insan, hak peşinde koşan olmadan önce aynada kendine dönerek nefsini arındırmalı ve hak kimindir, kimdedir, daima üzerine düşeni yapan oldu mu, iyi bakmalıdır. Çünkü Hak talep edebilmek için önce hak eden olmak gerekir…
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seydisehirinsesi.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.