İbrahim SERT
Köşe Yazarı
İbrahim SERT
 

POLİTİK DOĞRUCULUK DİNİ

Yazılarımda ısrarla skolastik düşüncenin her türlüsünü aşmaktan, kör inanç, korkular ve duygu sömürüsü etkisinden sıyrılıp, eylemlerimizi akıl ve mantık ile bilimsel yöntem kullanılarak belirlemekten dem vurdum. Yazdıklarım birçok insan tarafından yanlış anlaşılabilir. İnsanların dini inançlarına yönelik eleştiri yaptığım düşünülebilir fakat benim amacım asla bu değil. Ben insanların neye, nasıl ve niçin inandıklarını değil, bu inançları vasıtası ile onların kör edilmesi, duygularının ve imanlarının sömürülmesi vasıtası ile irrasyonel(akıl dışı) davranışlara sevk edilmelerine eleştiri getirmek istiyorum. Eleştirilerim, İslam veya başka ilahi dinlere inananlar ile de sınırlı değil, Aynı zamanda, dünyada ve ülkemizde beşeri normlara bağnazca bağlı seküler toplulukların modern kabulleri, dinleştirdikleri değerleri, dayatılan sözde doğrular ve duygu sömürülerini de sırası ile dile getirmeye çalışıyorum. Modern düşüncelere sahip olduğunu iddia eden, kendisini ilahi dinlerden uzak görüp, modern ve evrensel insanlık değerlerinden bahseden insanlar, ilahi dinlerin mensuplarına ve muhafazakâr halk kitlelerine göre kendilerini daha ilerici, kurtarıcı ve akılcı görüyorlar. Bu tarz fikri akımlara sahip insanlar, bilimden ve akıldan da sık sık bahsederler. Yukarıda da belirttiğim gibi sorun zaten neye inandığımız, neyi bildiğimiz değil, eylemlerimizi neyin belirlediğidir. Birilerinin akıldan, bilimden dem vurması onun gerçekten akılcı olduğu ve bilimsel yönteme sadık kaldığı anlamına gelmiyor maalesef. Tıpkı dindarlık kisvesine sahip bazı insanların inanç ve ahlak ilkelerini kolaylıkla göz ardı edebildiği, eğip bükebildiği veya inandığını iddia ettiği ilkelerini bireysel veya kendi zümrelerinin çıkarlarına değiştiği gibi. Politik doğruculuk veya siyaseten doğruculuk, (Amerika’da SJW(Sosyal Adalet Savaşçısı)) kendisini yerel ve dini referanslardan uzak gören, batılı değerlere yakın hisseden insanların hızla benimsediği, batıdan ithal bir yaklaşımdır. Fiiliyatta, emperyalist amaçları olan güçlü ve zengin devletlerin yürüttükleri faaliyetler ve benimsedikleri politikaları maskeleme işlevi görmektedir. Bu güçler kendi halkını ve hedef aldığı coğrafyadaki halkları, halkların dini ve siyasi liderlerini teslim alarak yönetebilmektedirler. Bu kitlelerin dışında kalan grupları; evrensel değerler, etik, çevre sorunları, azınlık hakları, feminizm, çocuk hakları ve hayvan hakları gibi tabulaştırdıkları meseleler üzerinden romantizm kurgulayıp, büyük çirkinliklerini, yerel toplumsal sorunları ön plana çıkartarak örtbas etmek istemektedirler. Ellerinde bulundurdukları, medya, sinema, moda ve benzeri araçlar ile oluşturdukları yapay kültürel ortam sayesinde, körü körüne duyarlıklılar ve kütlesel hareketler yaratabilmektedir. Özellikle coğrafyamızda, halkın çoğunluğunu akılsız, mantıksız, irrasyonel, bağnaz ve faşist olarak nitelendiren politik doğrucular, din haline getirdikleri ön kabuller ve iman ettikleri ilkeler ile gerçek sorunların üzerinden sahte tepkiler oluşturmakta, iptal kültürü ile baskının, linçin, faşizmin en büyüğünü kendileri yapabilmektedirler. Ellerinden bulundurdukları sözde kültürel üstünlüğü, duygu ve vicdan sömürüsünü, bir silah gibi kullanarak, sanat camiasını, birçok siyasetçiyi ve sivil toplum yapılarını kontrol edebilmektedir. Ne yazıktır ki, bu süreç içerisinde normal halk kitlelerini de, sürekli tekrarlarla göze soktukları argümanlar ve algı faaliyetleri ikna etmeyi başarabiliyorlar. Kontrol edemediklerini de linç/iptal kültürü ve boykot ile kadın, hayvan, çocuk veya herhangi bir azınlığın düşmanı gibi afişe edebilmektedirler. Sadece ülkemizde değil, Amerika ve Avrupa’da da durum böyledir. Onların amentüsü dışına çıkarak, kendi doğru bildiğini savunan bir siyasetçi, sanatçı veya iş insanı kolaylıkla anti semitist, ırkçı, faşist, hayvan veya kadın düşmanı ilan edilebilir. Gerçekte böyle olduğu için değil elbette, mesele gerçekten bir ırkçı veya kadın düşmanı olması değil, politik doğruculuk dininin amentüsüne uymaması yeterlidir. Dini grupları veya milliyetçi kitleleri; farklılıkları kabullenemedikleri veya insanlara baskı uyguladıkları gerekçesiyle eleştiren politik doğrucular, kurumsal dini yapıların aforoz/tekfir olgusunun benzerini iptal(cancel) kültürü ile kullanarak kendileri aynı şeyi sözde sahiplendikleri ulvi insani değerler için yapmaktadırlar. Bunları bir komplo teorisi olarak anlatmıyorum, binlerce insanın birkaç merkezden belli amaçlar için emir alarak yönetilebileceğine inanacak kadar saf değilim, bu yüzden politik doğruculuk ve benzeri akımların teknik olarak bir din gibi olduğunu, radikal inanlarının bulunduğunu söyleyebiliriz. İnsanlara kötülük yapmak için bir araya gelmiş bilinçli bir örgütün üyeleri değiller. Tıpkı bir dinin mensupları gibiler ama onlar politik doğruculuğa iman etmişler ve hangi bölgede veya coğrafyada olurlarsa olsunlar benzer tepkileri verip, benzer saldırıları yapmaktadırlar. Samimi olup olmamaları önemli değil, neye nasıl inandıkları da önemli değil. Birçoğu politik doğruculuk dinine inandığının farkında bile değil. Önemli olan bu kör inanç, sahte korkular ve romantizm vasıtaları ile eleştirdikleri dindar veya muhafazakâr kitlelerden daha irrasyonel(akıldışı) davranış sergilemeleridir. Neye inandığımız, hangi ideolojiye yakın olduğumuz kendimiz için önemli olsa da topluma karşı sorumluluğumuz, rasyonel eylemlerde bulunmak, herkesin iyiliği için akıl ve mantık ile hareket etmeye çalışmaktır. Sonraki yazımızda politik doğruculuk dininin ve SJW aktivizminin araçsallaştırdığı, hak ve eşitlik sorunları üzerinden devşirdikleri doğru bilinen yanlışları ele alacağız. Dua ile…
Ekleme Tarihi: 11 Mayıs 2023 - Perşembe

POLİTİK DOĞRUCULUK DİNİ

Yazılarımda ısrarla skolastik düşüncenin her türlüsünü aşmaktan, kör inanç, korkular ve duygu sömürüsü etkisinden sıyrılıp, eylemlerimizi akıl ve mantık ile bilimsel yöntem kullanılarak belirlemekten dem vurdum.

Yazdıklarım birçok insan tarafından yanlış anlaşılabilir. İnsanların dini inançlarına yönelik eleştiri yaptığım düşünülebilir fakat benim amacım asla bu değil. Ben insanların neye, nasıl ve niçin inandıklarını değil, bu inançları vasıtası ile onların kör edilmesi, duygularının ve imanlarının sömürülmesi vasıtası ile irrasyonel(akıl dışı) davranışlara sevk edilmelerine eleştiri getirmek istiyorum. Eleştirilerim, İslam veya başka ilahi dinlere inananlar ile de sınırlı değil, Aynı zamanda, dünyada ve ülkemizde beşeri normlara bağnazca bağlı seküler toplulukların modern kabulleri, dinleştirdikleri değerleri, dayatılan sözde doğrular ve duygu sömürülerini de sırası ile dile getirmeye çalışıyorum.

Modern düşüncelere sahip olduğunu iddia eden, kendisini ilahi dinlerden uzak görüp, modern ve evrensel insanlık değerlerinden bahseden insanlar, ilahi dinlerin mensuplarına ve muhafazakâr halk kitlelerine göre kendilerini daha ilerici, kurtarıcı ve akılcı görüyorlar. Bu tarz fikri akımlara sahip insanlar, bilimden ve akıldan da sık sık bahsederler. Yukarıda da belirttiğim gibi sorun zaten neye inandığımız, neyi bildiğimiz değil, eylemlerimizi neyin belirlediğidir. Birilerinin akıldan, bilimden dem vurması onun gerçekten akılcı olduğu ve bilimsel yönteme sadık kaldığı anlamına gelmiyor maalesef. Tıpkı dindarlık kisvesine sahip bazı insanların inanç ve ahlak ilkelerini kolaylıkla göz ardı edebildiği, eğip bükebildiği veya inandığını iddia ettiği ilkelerini bireysel veya kendi zümrelerinin çıkarlarına değiştiği gibi.

Politik doğruculuk veya siyaseten doğruculuk, (Amerika’da SJW(Sosyal Adalet Savaşçısı)) kendisini yerel ve dini referanslardan uzak gören, batılı değerlere yakın hisseden insanların hızla benimsediği, batıdan ithal bir yaklaşımdır. Fiiliyatta, emperyalist amaçları olan güçlü ve zengin devletlerin yürüttükleri faaliyetler ve benimsedikleri politikaları maskeleme işlevi görmektedir. Bu güçler kendi halkını ve hedef aldığı coğrafyadaki halkları, halkların dini ve siyasi liderlerini teslim alarak yönetebilmektedirler. Bu kitlelerin dışında kalan grupları; evrensel değerler, etik, çevre sorunları, azınlık hakları, feminizm, çocuk hakları ve hayvan hakları gibi tabulaştırdıkları meseleler üzerinden romantizm kurgulayıp, büyük çirkinliklerini, yerel toplumsal sorunları ön plana çıkartarak örtbas etmek istemektedirler. Ellerinde bulundurdukları, medya, sinema, moda ve benzeri araçlar ile oluşturdukları yapay kültürel ortam sayesinde, körü körüne duyarlıklılar ve kütlesel hareketler yaratabilmektedir.

Özellikle coğrafyamızda, halkın çoğunluğunu akılsız, mantıksız, irrasyonel, bağnaz ve faşist olarak nitelendiren politik doğrucular, din haline getirdikleri ön kabuller ve iman ettikleri ilkeler ile gerçek sorunların üzerinden sahte tepkiler oluşturmakta, iptal kültürü ile baskının, linçin, faşizmin en büyüğünü kendileri yapabilmektedirler. Ellerinden bulundurdukları sözde kültürel üstünlüğü, duygu ve vicdan sömürüsünü, bir silah gibi kullanarak, sanat camiasını, birçok siyasetçiyi ve sivil toplum yapılarını kontrol edebilmektedir. Ne yazıktır ki, bu süreç içerisinde normal halk kitlelerini de, sürekli tekrarlarla göze soktukları argümanlar ve algı faaliyetleri ikna etmeyi başarabiliyorlar. Kontrol edemediklerini de linç/iptal kültürü ve boykot ile kadın, hayvan, çocuk veya herhangi bir azınlığın düşmanı gibi afişe edebilmektedirler. Sadece ülkemizde değil, Amerika ve Avrupa’da da durum böyledir. Onların amentüsü dışına çıkarak, kendi doğru bildiğini savunan bir siyasetçi, sanatçı veya iş insanı kolaylıkla anti semitist, ırkçı, faşist, hayvan veya kadın düşmanı ilan edilebilir. Gerçekte böyle olduğu için değil elbette, mesele gerçekten bir ırkçı veya kadın düşmanı olması değil, politik doğruculuk dininin amentüsüne uymaması yeterlidir.

Dini grupları veya milliyetçi kitleleri; farklılıkları kabullenemedikleri veya insanlara baskı uyguladıkları gerekçesiyle eleştiren politik doğrucular, kurumsal dini yapıların aforoz/tekfir olgusunun benzerini iptal(cancel) kültürü ile kullanarak kendileri aynı şeyi sözde sahiplendikleri ulvi insani değerler için yapmaktadırlar. Bunları bir komplo teorisi olarak anlatmıyorum, binlerce insanın birkaç merkezden belli amaçlar için emir alarak yönetilebileceğine inanacak kadar saf değilim, bu yüzden politik doğruculuk ve benzeri akımların teknik olarak bir din gibi olduğunu, radikal inanlarının bulunduğunu söyleyebiliriz. İnsanlara kötülük yapmak için bir araya gelmiş bilinçli bir örgütün üyeleri değiller. Tıpkı bir dinin mensupları gibiler ama onlar politik doğruculuğa iman etmişler ve hangi bölgede veya coğrafyada olurlarsa olsunlar benzer tepkileri verip, benzer saldırıları yapmaktadırlar. Samimi olup olmamaları önemli değil, neye nasıl inandıkları da önemli değil. Birçoğu politik doğruculuk dinine inandığının farkında bile değil. Önemli olan bu kör inanç, sahte korkular ve romantizm vasıtaları ile eleştirdikleri dindar veya muhafazakâr kitlelerden daha irrasyonel(akıldışı) davranış sergilemeleridir.

Neye inandığımız, hangi ideolojiye yakın olduğumuz kendimiz için önemli olsa da topluma karşı sorumluluğumuz, rasyonel eylemlerde bulunmak, herkesin iyiliği için akıl ve mantık ile hareket etmeye çalışmaktır. Sonraki yazımızda politik doğruculuk dininin ve SJW aktivizminin araçsallaştırdığı, hak ve eşitlik sorunları üzerinden devşirdikleri doğru bilinen yanlışları ele alacağız.

Dua ile…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seydisehirinsesi.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.