Yaradan her insana çeşit çeşit güzellikler bahşetmiştir. Birisinde olan, bir diğerinde olmayabilir. Ancak insan, bu gözle bakarsa eğer, her insana nice güzelliklerin nasıl da ikram edildiğini görebilir.
Bu güzellikler kimi zaman hayırlı bir evlattır, kimi zaman hayırlı bir eş, kimi zaman hayırlı bir iş…
Kimi zaman bol kazanç olur, kimi zaman güzel dostlar, kimi zaman da huzur…
Neticede insan, şöyle bir samimiyetle tefekkür ederse, kendine verilmiş ve saymakla bitiremeyeceği nice lütufları, güzellikleri görür. Ve elbette insan kendi içinde, bu lütufların kadrini, kıymetini bilmeli, bunlar için şükretmelidir. Ancak kendisine verilmiş olan bu güzellikleri ortalığa da saçmamalıdır. Çünkü gerçek tesettür budur. Ziynetlerini örtmeli, yakınlarının dışında, Allah’ın bahşettiği lütuflarını, hazinelerini ortalığa saçmamalıdır. Yani görmesi uygun olmayanların yanında, örtünmelidir.
…
Örneğin kızınız çok güzel bir üniversite kazanmış olabilir. Eğer siz bir topluluk içinde durmadan bu konudan bahseden, benim kızım diye başlayan cümlelerle övünen, böbürlenen olursanız, size bahşedilen bir güzelliği açığa vurmuş olursunuz ki, bu davranışınız da, döner dolaşır yine size zarar verir. Olur ki O toplulukta, evladı sınavı kazanamamış ve bu konuyu kendine dert edinmiş bir anne olabilir. Ve O anda niyeti kötü olmasa dahi nefsine düşüp, bir anlık haset edebilir yahut nazarından size negatif bir enerji gelebilir.
Size verilen lütuflar, yeni aldığınız arabanız, eviniz, mücevherleriniz vb maddi şeyler olabileceği gibi, yaşadığınız güzel ilişkiniz, eşinizle olan muhabbetiniz, yaşam enerjiniz yahut manevi zenginlikleriniz de olabilir. Yani hazineniz maddi/manevi her ne olursa olsun, anlattığınız insanlar arasında gözü kalanlar, bu konudan canı yananlar yahut içinde ukde kalanlar olabileceği için, hazinelerinizi / ziynetlerinizi, ehli olmayanların yanında örtünüz.
Elbette güzellikleri çoğaltmak üzere paylaşmak gerekir. Lakin kiminle, nerede, ne kadar ve hangi niyetle paylaşılacak İşte burası oldukça önemlidir. Hele ki, nefse düşüp, başkalarına gösteriş yapmak, övünmek yahut güncel tabirle hava atmak için olursa, işte orada, “ziynetlerinizi örtünüz” ayetini ihlal etmiş olursunuz.
Nasıl ki “emanetleri ehline veriniz” der yüce Mevla, size emanet edilmiş olan bu güzellikleri de, ehli olmayanların yanında açık etmemelisiniz. Çünkü yeri geldiğinde örtünmeyi, hatta görünmez olmayı öğrendiği zaman olgunlaşır insan…
Kamil insanlar, sohbetlerini bile bulunduğu topluluğun seviyesine göre açarlar. Kimi hallerde daha yüzeysel olurlar, kimi hallerde ise daha derin…
Hatta öyle anlar olur ki, örtüye bürünüp adeta görünmez olurlar ki, insan yanı başında dursa dahi göremez, eğer uygun değilse görmeye gözleri…
…
Dolayısıyla, Allah’ın bahşettiği güzellikleri hazineleri öylece ortaya saçmak, ancak ham hallerde olan nefsin işidir. Neticede, her şeyin Allah’a ait olduğunu, aslında hiçbir şeyin sahibi olmadığını ve yalnızca bir emanetçi olduğunu kavrayan insan da, ne benim diye başlayan cümleler kalır, ne de övünüp böbürlenmek...
“Onlar yeryüzünde ancak tevazu İle yürürler…”