İbrahim SERT
Köşe Yazarı
İbrahim SERT
 

FİLİSTİN, YEMEN, İRAN ve SUUD…

Hafızam beni yanıltmıyor ise 2009 yılı sonlarında Filistin’e ‘Yol Açık’ konvoyu düzenlenmişti. Konya yol güzergahında olduğu için, konvoy Konya merkezde bir kapalı spor salonunda konaklamıştı. Konvoydaki yerli ve yabancı misafirlerimiz ile tanışmak ve onları ağırlamak için o dönemde bir vakfın gönüllüsü olarak heyecan ile gitmiştim. Birçok insan ile tanışıp, yüksek islamcı romantizmimin de verdiği coşkunluk ile unutamayacağım bir akşam geçirmişimdir. O gece muhitimizde meşhur bir islamcı yazar ile ayak üstü konuşma fırsatım oldu. “Abi dedim; bu Suudlar Yemen’deki Müslümanlardan ne istiyor? - Sen İran’ın bölgede ne haltlar çevirdiğini biliyor musun?” diye kızdı bana. Ne bir açıklama yaptı ne de başka bir şey söyledi. Çok şaşırmıştım. Bu kadar büyük bir hakikatin nasıl farklı bir bakış açısı olabilir. İran; Filistin, Lübnan ve Yemen’de hem anti siyonist hem de anti emperyalist hareketlerin abisi, destekçisi değil mi. Suud şeytan, İran ise direniş cephesinin kaptanı değil mi? O dönemlerde henüz ne Yemen ne de Suriye’de Arap Baharı başlamamıştı. Fakat İran merkezli propaganda ile Yemen’de Zeydilik mezhebine mensup müslümanların bulunduğunu (Ensarullah) ve hem Yemen’de bulunan diktatör hem de Suudi Arabistan tarafından bu mazlum Müslümanlara eziyet edildiğine dair besleme alıyorduk. Anti amerikancı, anti siyonist ve mücahid idim. Birilerinin elinde oyuncak olmak için muhteşem retorikler, özellikle de İran merkezli propagandanın. Nasıl diyeyim, belki hamdık, zamanla piştik belki de yandık. Hamas’ın 7 Ekim saldırısından beri herkesin gündemine giren Filistin meselesi, beraberinde birçok insanın aşina olmadığı örgütleri, isimleri ve ilişkileri kısmen de olsa aşikâr etti. Özellikle Yemen iç savaşının tarafı olan ve başkent San’a ile birlikte batı ve kuzey Yemen’i elinde tutan Husiler. Çevremden duyuyorum bazen “Yemen israil’e savaş açmış!” diye. Hangi Yemen? Yemen’deki iç savaşın ve tarafların durumunu uzun uzadıya anlatacak değilim ama israil’i tehdit eden işte bu örgüt, Yemen diye bir devletten bahsetmek imkânsız artık. Filistin ve birilerinin direniş cephesi isimli yazımda biraz, İran’a bağlı vekil örgütlere ve onların iki yüzlü propagandalarına değinmiştim. Fakat bunun bir de öteki yüzü var. Suud merkezli propaganda. Son on yılda İran merkezli direniş cephesi kültü daha başarılı ve revaçta olsa da körfez ülkeleri ve Suud merkezli başka bir cephe var. Bu taraf her ne kadar Amerika ve İsrail ile yakın görünse de dünyanın birçok yerinde, Şiilik karşıtı, İran karşı el kaide, ışid ve benzeri cihad-ı selefi örgütlenmelerin kültürel merkezidir bana göre. İslam dünyasında biriken öfkenin ve potansiyel enerjinin hem devridaimini hem de kontrolünü sağlamak için iki taraflı olarak var güçleri ile çalışıyorlar. Arap sokaklarının kontrolünün sağlanması veya gerektiğinde kontrolden çıkarılması için, vekalet savaşlarında gençlerin ateşleri ile masumları haşlayabilmek için, savaşı kendilerinden uzakta ve kendi çıkarları için sürdürebilmek için yapıyorlar bunu. İsrail eşi benzeri görülmemiş şekilde, tüm dünyanın gözleri önünde savaş suçları işliyor. Ölçeği zaman ve mekâna göre değişmekle birlikte, Suriye’de İran cephesinin ve Yemen’de Suudi Arabistan’ın yaptığı gibi. Masum insanları öldürmek, hastane ve okulları bombalamak sadece İsrail yaptığı zaman değil, her zaman kötüdür. Bugün İsrail’in katliamlarını meşru ve hak gören lanetli insanların benzerlerini, Yemen’de çocuklar bombalanırken de Suriye’de hastane ve okullar bombalanırken de gördüm ben. Şaşıracak çok fazla şey yok aslında, ideolojiler böyledir. İdeolojilerin sadece kendilerine hizmet eden ilkeleri vardır. Ölenler masum mu? Savaşanlar cani mi yoksa özgürlük savaşçısı mı? Bu sorunların cevabını gerçekler değil, nerede durduğunuz belirliyor. İsrail’i kahretmeli, suçlamalı ve lanetlemeliyiz. Fakat bunun kolay ve konforlu olduğunu, zor olanın propagandasına kapılıp gittiğimiz güç merkezlerinin katliamlarına karşı da durabilmemiz gerektiğini unutmamalıyız. Amerikan emperyalizmine karşı olmak, İran merkezli katliamları görmezden gelmemizi gerektirmez. Aynı şekilde mezhep merkezli karşıtlıklar sebebi ile Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin Yemen’de yaptıkları bombardıman ve katliamları da görmezden gelemeyiz. İsrail muhiplerine aşina olduk bu süreçte, peki ya Rusya’nın ve Çin’in yıllardır sürdürdüğü katliamları meşrulaştıranlara ne demeli? Durduğumuz yere göre değil, gerçek bilgiye dayalı insani refleks geliştirmek gerek. Esen kalın...
Ekleme Tarihi: 02 Kasım 2023 - Perşembe

FİLİSTİN, YEMEN, İRAN ve SUUD…

Hafızam beni yanıltmıyor ise 2009 yılı sonlarında Filistin’e ‘Yol Açık’ konvoyu düzenlenmişti. Konya yol güzergahında olduğu için, konvoy Konya merkezde bir kapalı spor salonunda konaklamıştı.

Konvoydaki yerli ve yabancı misafirlerimiz ile tanışmak ve onları ağırlamak için o dönemde bir vakfın gönüllüsü olarak heyecan ile gitmiştim. Birçok insan ile tanışıp, yüksek islamcı romantizmimin de verdiği coşkunluk ile unutamayacağım bir akşam geçirmişimdir. O gece muhitimizde meşhur bir islamcı yazar ile ayak üstü konuşma fırsatım oldu. “Abi dedim; bu Suudlar Yemen’deki Müslümanlardan ne istiyor? - Sen İran’ın bölgede ne haltlar çevirdiğini biliyor musun?” diye kızdı bana. Ne bir açıklama yaptı ne de başka bir şey söyledi. Çok şaşırmıştım. Bu kadar büyük bir hakikatin nasıl farklı bir bakış açısı olabilir. İran; Filistin, Lübnan ve Yemen’de hem anti siyonist hem de anti emperyalist hareketlerin abisi, destekçisi değil mi. Suud şeytan, İran ise direniş cephesinin kaptanı değil mi?

O dönemlerde henüz ne Yemen ne de Suriye’de Arap Baharı başlamamıştı. Fakat İran merkezli propaganda ile Yemen’de Zeydilik mezhebine mensup müslümanların bulunduğunu (Ensarullah) ve hem Yemen’de bulunan diktatör hem de Suudi Arabistan tarafından bu mazlum Müslümanlara eziyet edildiğine dair besleme alıyorduk. Anti amerikancı, anti siyonist ve mücahid idim. Birilerinin elinde oyuncak olmak için muhteşem retorikler, özellikle de İran merkezli propagandanın.

Nasıl diyeyim, belki hamdık, zamanla piştik belki de yandık.

Hamas’ın 7 Ekim saldırısından beri herkesin gündemine giren Filistin meselesi, beraberinde birçok insanın aşina olmadığı örgütleri, isimleri ve ilişkileri kısmen de olsa aşikâr etti. Özellikle Yemen iç savaşının tarafı olan ve başkent San’a ile birlikte batı ve kuzey Yemen’i elinde tutan Husiler. Çevremden duyuyorum bazen “Yemen israil’e savaş açmış!” diye. Hangi Yemen? Yemen’deki iç savaşın ve tarafların durumunu uzun uzadıya anlatacak değilim ama israil’i tehdit eden işte bu örgüt, Yemen diye bir devletten bahsetmek imkânsız artık.

Filistin ve birilerinin direniş cephesi isimli yazımda biraz, İran’a bağlı vekil örgütlere ve onların iki yüzlü propagandalarına değinmiştim. Fakat bunun bir de öteki yüzü var. Suud merkezli propaganda. Son on yılda İran merkezli direniş cephesi kültü daha başarılı ve revaçta olsa da körfez ülkeleri ve Suud merkezli başka bir cephe var. Bu taraf her ne kadar Amerika ve İsrail ile yakın görünse de dünyanın birçok yerinde, Şiilik karşıtı, İran karşı el kaide, ışid ve benzeri cihad-ı selefi örgütlenmelerin kültürel merkezidir bana göre.

İslam dünyasında biriken öfkenin ve potansiyel enerjinin hem devridaimini hem de kontrolünü sağlamak için iki taraflı olarak var güçleri ile çalışıyorlar. Arap sokaklarının kontrolünün sağlanması veya gerektiğinde kontrolden çıkarılması için, vekalet savaşlarında gençlerin ateşleri ile masumları haşlayabilmek için, savaşı kendilerinden uzakta ve kendi çıkarları için sürdürebilmek için yapıyorlar bunu.

İsrail eşi benzeri görülmemiş şekilde, tüm dünyanın gözleri önünde savaş suçları işliyor. Ölçeği zaman ve mekâna göre değişmekle birlikte, Suriye’de İran cephesinin ve Yemen’de Suudi Arabistan’ın yaptığı gibi. Masum insanları öldürmek, hastane ve okulları bombalamak sadece İsrail yaptığı zaman değil, her zaman kötüdür. Bugün İsrail’in katliamlarını meşru ve hak gören lanetli insanların benzerlerini, Yemen’de çocuklar bombalanırken de Suriye’de hastane ve okullar bombalanırken de gördüm ben.

Şaşıracak çok fazla şey yok aslında, ideolojiler böyledir. İdeolojilerin sadece kendilerine hizmet eden ilkeleri vardır. Ölenler masum mu? Savaşanlar cani mi yoksa özgürlük savaşçısı mı? Bu sorunların cevabını gerçekler değil, nerede durduğunuz belirliyor. İsrail’i kahretmeli, suçlamalı ve lanetlemeliyiz. Fakat bunun kolay ve konforlu olduğunu, zor olanın propagandasına kapılıp gittiğimiz güç merkezlerinin katliamlarına karşı da durabilmemiz gerektiğini unutmamalıyız.

Amerikan emperyalizmine karşı olmak, İran merkezli katliamları görmezden gelmemizi gerektirmez. Aynı şekilde mezhep merkezli karşıtlıklar sebebi ile Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin Yemen’de yaptıkları bombardıman ve katliamları da görmezden gelemeyiz. İsrail muhiplerine aşina olduk bu süreçte, peki ya Rusya’nın ve Çin’in yıllardır sürdürdüğü katliamları meşrulaştıranlara ne demeli?

Durduğumuz yere göre değil, gerçek bilgiye dayalı insani refleks geliştirmek gerek.

Esen kalın...

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seydisehirinsesi.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.